bir herşeyi kaybetme dürtüsü içimdeki. anlam veremediğim yönünü kesitremediğim uzayıp giden bir yol gibi. her şeyi mahvetme duygusu aynı zamanda.
o duygu başladığı an gözlerin görmez, aklın çalışmaz olur. kilitlenir kalırsın mahvetme isteğine ve biçimsiz bir duygu olarak çeker seni, tarifsizdir. sadece o anı nasıl bozman gerekirse öyle yaparsın. duygunun elindeki suç aletleridir davranışların. kendini dısardan izliyormuş gibi hissedersin, kendini dısardan görür, gurur duyarsın hatta..
bir "güzel haller canavarı"sındır artık, kimse geçemez senin önüne. o anı katletmen gereklidir ve geldiği gibi de öldürür bırakırsın.
...sonra kendimi dısardan izleyen ben, benim yanıma gelir birlikte yere düşeriz. yere düşüş kaçınılmazdır ve toparlamam gereklidir artık, fakat o kadar profesyonel bi katlıamdır ki; hiç bişi toparlanamaz olur. dağınıksındır... beynin paramparça. dönüp kendine patlayan silah gibi. attığın kurşunun seni vurması gibi... ve kendin vuruluşunu saniye saniye izlemek gibi. ne tarif eder ne yazabilirisin o anları.
uykuya dalmadan hemen öncesi kadar bilinçsizsindir ama herşeyi o an bilirsin, bi dahakinde o anları asla hatırlayamayacaksındır. işin en kötü yanı uyku ihtiyacın kadar sık gelmesidir bu duygunun. hatta bu duygu için bazen uykularını bile erteler adını "uyku problemi" koyarsın. çünkü o uyunası geceleri mahvetmen gereklidir. ve önce her şey aptal bi düşünceyle başlar ve tabiki en basiti "neden" sorusuyla...
"neden"...?? insanı ölüme sürükleyebilecek kadar derin, hayatın anlamını bulduracak kadar keskin olan felsefeyi doğuran bu kelime senin gecelerini mahveder. ve düşünür,(belki) cevabı bulursun geceler sonra; oysa arkasından gelecek soruyu hiç umursamamıssındır: "neden düşündüm bu kadar çok?" ve yine değişen bişi yoktur aslında... yine neden sorusudur ve yine yeniden bir mahvetme dürtüsüdür.. asla durdurmazsın kendini. durdurmazsın işte... çünkü sen değilsindir o kişi... içindeki iyi zaman canavarıdır. seni kemirir her iyi anında. canını acıtır, bir kanama hissedersin, sadece hisseder göremezsin.
yere düşüş anına gelene kadar haz verir o anki o yüce katliam duygusu, yükseklere taşır seni. tekrar kendin olduğunda herşey birbirine geçmiş ve düşüşle beraber bir kayboluş başlamıştır.hangisi sensin veya hangisi sendin, hangisi benim dolaşır kafanın içinde...kafamın içinde...
darma duman olmuşsundur artık dramın sonuna gelmişsindir ve "ben deli değilim!" diye bağırmak gelir içinden; bilirsin( bilirim), delisindir (deliyimdir). gerçek bir deliyimdir ben o noktadan sonra. kendi içinde kaybolmuş herşeyi mahvetmeye kilitlenmiş ve tabi sonra yine kaybolmaya.... koskoca bir kayboluştur bu. betimlemeye çalışır beceremezsin, kelimeleri yoktur ve daha önce bunu tarif eden hiç bir yazar yoktur, hiç bir felsefeci, hiç bir sarhoş, hiç bir köşe başı bilgini.. hiç... hiç kimse....
yoksun gibi hissedersin kendini. bir hayat yoksunu.
ki belkide bir köşeye bırakılmıs ve unutulmuş kayıp bir eşyasındır, sadece düşünebilen. her şeyi hayal eden ve gerçekleşmeyince düşüncelerini mahvederek sonlandıran. kendi içinde kaybolarakta unutulmuşluğunun damgasını vurur, yeni bir hayale geçersin.
sonra yine sil baştan...
6 Şubat 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder