(fotograph: Fahrettin Şankaynağı)
geçenlerde 22 yaşıma girdim. (bu girşi hiç beğenmedim) (ben 22'ye gireli 8 ay oldu zaten) (geçmiş yazımı harmanladım aklımdaki bi kaç birşeyle) pek te gerekli değildi ama evet yaptım işte ve şimdi bu yüzden bunu üzerine geyikler yapıp komik çocuk olacağım sanıyosanız;
yanılıyosunuz...
şimdi sadece 21 yılın (+8 ay) ufak bi felsefesini yapmak istiyorum ama farklı bi gözden. çünkü benim çocukluğum, komik çocuk olarak değil de sokak çocuğu olarak geçti. yani hep en yakın arkadaşlarım sokak çocuklarıydı... (ben sokak çocuğu değildim) (onlar gibi düşünebiliyorum)
"bu 21 yılda en iyi yaptığın şey neydi lan? " dedim kendime. yapabildiğim şeyleri düşünmeliydim önce.. insanın çocukluğunda yaptıkları, sevdikleri, korktukları yönlendirir büyüdüğünde de bilirsiniz ki... önce çocukluğuma inmeli, geçmişime gitmeliydim...( bu aşamada senden önce ben küfür ettim geçmişime merak etme)
bir sokak çocuğunun en sevdiği ve ulaşabildiği şeylerden başlayayım dedim. ardından şimdiyle özdeşleştirip ortaya bi felsefe çıkartayım.
evet.. en sevilen şey.. çocukken.. ??? bu nedir? "şeker tabi..." benimse en sevdiklerim şu içi sıvı dolu olanlardandı. (hatırlarsınız heralde??) (missbon) bu şekerlerin dışında mutlaka bi yerde bi çatlak olur ve bi şekilde evirip çevirip dilinizle onu bulursunuz istem dışı olarak. ardından içindeki o bi kaç damla sıvı için önce ordan yalamaya başlarsınız. en çok ordan yalarsınız. sıvı o delikten çıkana kadar ordan yalar durursunuz. belki o bir kaç damla sıvı için saatlerce hatta diliniz yara olana kadar ordan yalar durursunuz...
peki dedim; bunu hayatımda neyle bağdaştırabilirim ?!??!!
--- tabi ki kadınlar..! bu şekerler, ne kadar çok kadınlara benziyormuş büyümüş bi sokak çocuğunun gözünden... (anlamayanlara anlatan bulunur)
şimdi anlamış bazı kibar arkadaşlar; HAYVANSIIINNNN...!!! diyorlar hissediyorm. ama bi sokak çocuğunun bakışındaki fark böyle işte.. bana hayvansın diyen arkadaşlar gibi kibar bi gözle bakamam ben. istesem de olmaz, böyle yetişmemişim bi kere zaten.
az önce de dediğim gibi bu kibar arkadaşların gözleri de kibardır gerçekten, kulakları ve beyinleri... onlara kibarca neyi söylesen yerler.
mesela yine çocukluktan bahsedelim: bi çocuk yatmadan ne isteyebilir?
masal tabiki... eet kibar arkadaşlar masal ister. çocuktur onlarda neticede ve bunu babasına, anasına (vs artık her kimse) söyler. ebeven gelir
"hangi masalı istiyosun bakalım bu akşaaam?" gibi yavşak bi cevapla anlatır bişiler. örnek pamuk prenses ve yedi cüceler, rapunzel, pinokyo vs vs... kibar arkadaş uyur sonunda.
bir sokak çocuğu bunu istemez, ,isteyemez. ya evi yoktur yada fakirlerdir ve mutlu, masalsı bi ailesi yoktur ki o masalı anlatsın... ama sokak çocuklarından şanslı olanlar bunu istemeyi denemişlerdir. alınan cevap hiç te kibar çocuk ebeveyninin cevabıyla benzememiştir ama. şöyledir :
--- "10 sn içinde uyumazsan koltuğun altındaki odunla göstericem ben masalı sana..!!??"
bunun alternatifleri de var tabi, ki benim en umutlandığım cevaplar bunlardır:
--- "bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde... sen bilirsin işte ne zaman olduğunu!!. uyumayan çocukların boğazını kesip onları yiyen bi adam varmış. ve sen şimdi 10 sn içinde uyumazsan ben o adamı çağırıcam..!! "
çocuğun yüzündeki o eblek değişimi farkedebildiniz mi?? gözünüzün önüne geldi mi az da olsa? evet biz korkutularak büyütüldük. ve böylesine şaşırarak. ve işin kötüsü büyüdük.. ve artık hiç bişiden korkmuyor, korkamıyoruz!
şaşırmak diye bişi de kalmadı. sadece farklı gözlerle bakıyoruz.. o masallara mesela... tamam, çocukken hepimiz o masalsı iyilik büyüsüne(!) kapılmışızdır(hala kapılmış gidenler var ki sormayın) (ör: american dream) ama bunu büyüyünce çözümleyen, kibar beyinli arkadaşların benden ve sokak çocuklarından farklı yaptıklarına eminim.
örneğin: pamuk prenses ve yedi cüceler. bu masalda 7 cücelerin en büyük yanlışının ormana gidip ağaç kesmek ve "küresel ısınmayı körüklemek" olduğuna inanır büyüyünce entel kesilmiş kibar beyinli arkadaşlar.
bense olaya şöyle bakıyorum: (ki baştan söyleyeyim küresel ısınma skimde fln değil.. neyse masala döneyim.) bu hikayede 9 kişi var. 6 erkek 1 dişi cüce, bir prenses bir de prens. prensin atı da var onu hiç katmıyorum daha... şimdi ben böyle diyince kızdınız tabi. ama bunlar cüce diye sex ihtiyaçlarını göz ardı edemezsin ki... cüce de olsalar erişkin bunlar. yıllarca ormana ağaç kesmek için mi gitti bunlar sanıyosun sen??? yoksa sex ihtiyaçları var diye ağaç oyuklarını tercih ettikleri için mi?? tabi ki "hayır". aile içi sex var o hikayede. o cücelerin biri dişi dedim az önce sana.. kimse duymasın diye ormana gidilir. yazık o dişiye bence (nedenini birazdan anlıcaksın) e tabi bide baş kahraman var: prenses... bu altı sap bıkmamış mıdır bu dişiden? e tabi prensesi tercih edecekler.
ağaç kesmeye gitmek bahane. ama bi kötü yer daha var kimse farkında değil. prenses geldikten sonra da ormana 7 cüce de gider ağaç kesmeye (!)... bence prensesi görünce tercih değiştirmiş dişi cüce. bıkmıştır tabi yıllarca altı sapla baş etmek kolay değil. ki 6 sap diyorum ama sen hala "cüce bunlar" diye ve masal olma olasılığı yüzünden küçümsüyosun bunları. ya o cücelerin boyu kadar aleti varsa. aha bööle ceset gibi malafat.. işte bu yüzden yazık o dişi cüceye (uyandın mı şimdi?) ummadık taş hesabı diye buna denir işte. artı sen o cüceleri pisuvar kullanamadığı için küçümsüyosundur hala. ama bu altı aganın malafatları emin ol pisuvarın içine kadar uzanıyodur. ööle bişi var işte. nooldu gözlerin açıldı bi şaşırdın dimi? bak ben şaşırmıyorum işte.
pamuk prensesi de prens filan alıp götürmemiştir. prens hiç olmamıştır o hikayede zaten. bu altı cüce tecavüz sırasında öldürmüştür bu prensesi. ormana bi yere gömmüşlerdir. (ki o alet bana girse bende ölürüm) (ne dayanıklıymış dişi cüce be!! ) hayır hayvan filan değilim... sana yansıtılanı değil gerçeği gör. (söylediklerimin kanıtı cücelerin şalvar giyiyo olması!!)
al bi hikaye daha... :
RAPUNZEL: en tiksindirici hikaye budur aslında. bi kız var kuleye kapatılan yılan seni sokacak diye. talihsizlik işte (!) saçlarını uzatıp prensi bekliyor. entel arkadaşlar diyor ki: " ne var bunda işte aşkı için fedakarlık bu!" hikayenin aslı bu değil seni kibar şey !
olay şöyle: hikayenin sonunda bunu prens kurtaramıyo ya hani...(bilmem masalı bilir misiniz?) fal doğru çıkıyo yılan sokuyo ablayı. abla mort. (sanıyosun...!)
rapunzeli öldüren prens aslında. sana böyle lansedildi senelerce; sende yedin kibar beyninle. o hatun şaçları neden uzattı? saçları kesicek bişi yok çünkü. e bu hatun saçları kesemiyorsa sakal bıyık ne olacak? Rapunzeli, kaleye tırmanınca böyle karl marks gibi gören prens: "işin içinde bi ibnelik var olm, bu adam kim lan?" diyor basıyor kılıcı rapunzelin kafasına. "göt korktusu işte".
nooldu peki? prens prensesi öldürdü diye mi söyleyecekler halka? yılan soktu diye kalıbına uyduruyolar tabi...
ki bi söylenti daha var: rapunzel kralın yasak ilişkisinden doğan bi çocuk. ( rapunzel orospu çocuğunun teki yani! ) kimse bilmesin diye oraya kapattırıyor kral. sonra hikaye ortaya çıkıcak gibi oldu mu öldürtüyo cengaverin birine bu orospu çocuğunu. rapunzel böyle bişi işte.. ( ki hala rapunzelin bacaklarından ve kulede ağda da olmamasından bahsetmedim) (o tarihte epilatör yok tabi, ağda olacak )
Şimdi bir ricam var sizden: bu hikaye veya kurgu değil üstelik. bildiğimiz gerçek hayattan... recep tayyibi bi düşünün. yada türkiye siyasetini... ama bu gözle...
hatta bi örnek:
R.T.E -- oyunuzu bana atın, enflasyon tek haneli olsun ! (demişti bir zamanlar)
A.B.P-- babanın kucağına gel. canı oyun oynamak istiyo... (A.B.P= amerikan bi pornocu)
enflasyonda tek hane nere, şimdi ki kriz nere...? daha söylenecek çok şey var... ve anlatacağım çok masal...
Saygılar....
(fotograph: ufuk kıray)
15 Ocak 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder