sabah olmuştu yine. uyandı... küfrü bastı lanet güne. alışkanlıktan olsa gerek banyoya gitti. aynanın karşısındaki adamın saçları darmadağındı ve sakalları karışık... en az aklı kadar...
bu vakte kadar ulaşıpta öldüremediği hiç bir canlı olmamıştı, insan haricinde... ve içinde acayip bir ölüm hissi vardı.
herhangi bişiyi öldürürken düşündü kendini. her seferinde sandığından kolay olmuştu. bir o kadar da akıcı... fakat içindeki bu ölüm hissi ona ait deildi ve korkuyordu...
ilk defa ölüm hissinden korkuyordu, hiç bu kadar kuvvetli olmamıştı çünkü..
evet, kendine değil çevresindeki insanlara aitti bu ölümün hissi. insanların içindeki bastırılmış ölümü hissediordu... ve yine tahmin ettiğinden kolay olacaktı...
saçlarını düzeltti ve aynadan uzaklaştı... bomboştu evi de, ölümü hissetmeyen insanların kafaları kadar boş...
dışarı çıkmalıydı... nefes almalıydı.
bu boşluk hiç bu kadar boğucu olmamıştı.
belki birilerine sataşmalıydı, sataşılmalıydı. hissetmedikleri ölümü tattıramasada, içindeki korkuyu yaşatmalıydı insanlara. Ve kararlıydı...
kahvaltı yapmadı çıkmadan... yapmazdı da zaten. sadece bişiler içerdi.. özenli bardakları da yoktu. su bardağından içerdi. yine öyle yapacaktı fakat tonik kalmamıştı. bardağın içine yarım limon sıktı üstünü cinle tamamladı. tekte içti...
hiç bu kadar yakıcı olmamıştı cin. önce kıvılcımlarla boğazından geçip aşağı indiğini sonra midesinin orda bi yere oturup kaldığını hissetti. oturduğu yeri zımparalarcasına... midesindeki deliği zımparalarcasına...
evden çıkmadan dışarı baktı camdan, yağmur vardı. bu defa farklıydı yağmur. nedenini düşünmedi, düşünse de bulamazdı zaten. montunu giydi...
kalan yarım limonu da sıktı bardağın içine ve bu kez üstünü votkayla tamamladı. sarhoş olmalıydı. bir kerede içti yine ama cin kadar sert değildi. sıcak bastı, montunu çıkarttı ve üzerindeki kısa kollu penyeyle attı kendini dışarı...
yağmurun yanı sıra sert bir poyraz vardı ama poyraz olduğunu düşünmedi bile... sadece buz gibi soğuktu rüzgar. soğuğu önce ciğerlerinde sonra göğsünden beline kadar inen titremede hissetti. bir rüzgar hiç bu kadar soğuk olmamıştı.
ve yağmur....
bu defa yağmur yağdığı için hüzünlü değildi; hüzünlü olduğu için yağıyordu yağmur.. içindeki korkuysa tanrıyla iş birliği içndeydi sanki...
tanrıyı düşündü ansızın. tanrıyı hiç bu kadar düşünmemişti daha önce...
bir sigara yaktı.... sonunda dönüyordu başı, kafasında tanrı vardı, içinde korku. midesi yanarken ciğerleri buz tutmuştu sanki. ölümü hissediyordu ve yağmuru yağdıran hüznünü...
en az bastırdığı kadar kuvvetliydi karışıklığı da... aslında her zamanki gibiydi. hiç bu kadar güçlü ve hiç bu kadar sıradan olmamıştı içindeki karışıklık...
hiç ağlamadığı gibi ağladı yağmurun altında... hiç ağlamadığı kadar.....
6 yorum:
yine özel bi yazı yine özel bi başlık... yaratıcılığın konusunda tebrik ediyorum seni hatta saygıyla eğiliyorum efendim :)
Rahat-sız'a katılıyorum,we bende saygıyla eğiliyorum efndmm;)...ÇOK ETKİLEYİCİ BEAH!!!
sevgili rahatsız: eğilme eğilme. çok pis gtm kalkıyo sonra. :) bi kere (ben ünv.de öğrenciyken) denemiştim canlı canlı, insan kendini harbi mesih gibi hissedio be :)
beğendiğin için ben eğiliyorum saygıyla önünde :)
sevgili rigor mortis: şimdi yazarken düşündüm de adının manası ne acaba? (çok ciddiyim) (harbi merak ettim yahu)
ama sen de eğilme canım.. hem yeni evrende hepimiz eşit olacağız canım. şimdiden olmamış düzenimizi alt üst etmeyelim :p
ölüm sertliği demek zerdüştcüm=)
tamam eğilmiyorum şımarma bu kadar :D
:) şımarmıyorum tmm.
ölüm sertliği... ok kullanıcam bunu bi yerde. teşekkür ederim.
Yorum Gönder