29 Ocak 2009 Perşembe

sevgili recep tayyip

sevgili reco diyo ki: benim için davos bitmiştir....

ulan aklı evvel, lumpen adam!... afedersiniz... susuyorum eleştri olsun diye susuyorum. siyaseti eleştirmicem diyorum olmuyo. bok var bulaşıyorum, ben de ayrı malım. çok biliyorum ya. ondan.

bu mal herif diyo ki: "benim için davos bitmiştir" diyor. dünya ekonomik zirvesinive "son 40 yılın en büyük forumu"nu terkediyor. neymiş: yahudi bilmem kim (peres) sesini yükseltmiş. suçlularmış çünkü sesini yükseltmiş.. bak bak.. ulan yarı sömürge olmuş bi ülkenin kıytırık başbakanı olarak senin toplantı terketmek neyine?

1.si sen, oraya kendin için gitmiyosun. benim için davos bitmiştir diyemezsin.
2.si sen, bi siyasetçisin. politika yaparsın. sabırlı olur, düşünür, koşullarını ortaya koyar anlaşmaya çalışırsın. en kötü ihtimal (ölüm kalım meselesidir bi devlet için) halkla karar alır savaşa gidersin. ki zavallı askerlerin, birilerinin daha fazla silah satması ve başka birilerinin de daha fazla para kazanması için boşuboşuna ölmesine sonuna kadar karşıyım.

karşımda olsa: " bak başbakan zırvası; orda dünya üzerinde 1937dekinden sonra olmuş en büyük ekonomik krizin getirileri ve götürüleri konuşulacak; yani yeniden kurulan bi dünya düzeni var.. bu yeni düzende bari bi yer alsaydık hiç olmazsa.. hani IMFten para almak için el alemin götünü yalamaya gitmektense, orda iyi bi politika izleyip yeni düzende daha az sömürge rolü alsak. bari ,bizim kuşak rahat edemeyecek te, torunlarımız için onlara ait biraz toprak parçası bıraksak hiç olmazsa" demek isterdim..

ama bu hizbullah analına meraklı başbakan, müslüman ülkelere yaranacak ya, (sanki kaliteli bok var müslüman ülkelerinde) o yüzden böyle bi posta koymalar, bi erkek olmalar.. ulan o at gözlüğü takmış pancar gibi suratınla ne yapmaya çalışıyosun.

sanki ahir zamanın "yahudiler, müslümanlara yenik düşecek ve gerçek müslümanlar dünyanın hakimi olacak--yahudiler, müminlerden kaçacak yer arayacak, ama taşlar topraklar bağıracak: o hain burda. gel öldür onu.!" sürecindeyiz de kalkmış posta koyuyosun.. çıkar o at gözlüklerini de gözüne sok.. bi gözlerin açılsın.. gerçek dünyayı gör. asla bunlar olmayacak.. olsa da biz göremeyeceğiz.. kendine gel silkelen..

yeterince para kazandın zaten halk üzerinden bi doyum noktasına ulaş artık...

not: bu yazı yüzünden beni yargılayan beyinlere selam ederim... asın beni.. harbi diorm lan.. vurun beni.. yok yok eziyet çektirin öyle öldürün.. bişi komaz artık.. milliyetçi de değilim oysa ki.. ama bu maymunlara tahammül edemiyorum.

not2: böyle bişide var: "dusuncelerinizden nefret ediyorum. buna ragmen dusuncelerinizi savunabilmeniz hurriyeti ugruna canimi fedaya hazirim" (Francois Marie Arouet de Voltaire )sonuna kadar destekliyorum ama böyle giderse buna muhtaç olacağız.

not3: "beni öldürebilrisiniz ama düşüncelerimi asla" (Deniz Gezmiş- son sözleri)

not4: ya benim bildiğim müslümanlık bu değil, ya ben müslümanlığı yanlış biliyorum. (bir dünya dinleri inceleme profesorunun sözleri. adını hatırlamıyorum)

taslak filan hazırlayamadım, bu notlardaki cümleleri yazı içerisine enjekte edemedim. kusuruma bakmayınız.

son söz: "ben burada değilim" (Orhan Pamuk)

EDİT (yazıdan 20 dk sonra): reco türkiyeye dönüyormuş. ve arap ülkelerinin başkanları telefonda bir bir recoyu kutlamaya başlamışlar.

EDİT (ertesi gün): recebin gaza getirdiği düşük zekalı kitle, recebi yeni cumhuriyetin Atatürk'ü olarak nitelendiriyor. fekat görme özürlüsü bu insan müsveddeleri neden şunu düşünmüyorlar acaba: "israilden uçak alıp onlara para kazandırıyoruz yanı sıra israilin gazzeyi bombalayan uçakları talimlerini türk hava sahalarında yapıyor, madem birilerine rest çekmek istiyoruz neden o ülkeyle ilgili anlaşmaları fesh etme yoluna gitmiyoruz, israil ordusuna bağış yapan bir çok uluslararası şirketin neden türkiye topraklarında ticaret yapmasına izin veriyoruz, neden israile ve destekçilerine karşı bir ambargo uygulamıyoruz?" tüm bunlara yanıt bulduğum zaman daha nice sorular soracağım. ama birileri gözlerini açsın biraz umudediyorum.

ki anladığım kadarıyla bu yanlış bir umut. zamanında Aziz Nesin bu insanları nasıl değerlendirmemiz gerektiğini ve bu kitlenin ne çoğunlukta olduğunu söylemişti.

Şimon peres, recebi arayıp özür dilemiş.. demiş ki: alış verişimizde bir değişme olmayacak.. doğru demiş çünkü biz zaten sürekli veren kısımız.. "siz istediğinizi söyleyin, istediklerimizi ske ske yapacaksınız" demek istemiş bence, kibar yoldan..

evet sevgili reco: diyosun ki "ben politikacı değilim, siyasetin özünden geldim." belli senin nerden geldiğin.. kasımpaşadan gelmişsin, davosa gitmişsin. siyatçi de olsan politikacı da olsan, eğer bir başbakansan -hadi yurt içini geçiyorum, yurt dışında- memleket tavırlarını bi kenara bırakmalısın.. bunu da ben mi öğreticem canım...

her neyse, tüm bunları unutalım. hepsini.. hem reco böyle yaptı kriz geçti işte. fena mı oldu? önmüzdeki seçimlerde yine oyum recebe.. durmak yok, yola devam...

bide akşama yemekteyiz var, onu izleyelim. hem bu haftanın son bölümü. bak final de var.. ohh süper...

28 Ocak 2009 Çarşamba

adanalı ceza

kaç gündür hazırlanıorm, kafamda kuruyorum... bu akşam işlerden fırsat bulup bilgisayarın başına oturdum. "tamam" dedim, "bu akşam öyle bişi yazıcam ki mına koyucam ortalıın..." "her şey hazır olm kafamda"

şimdi bu ülkede insanlar çok düşünmezse, görmezse ve azcıkta cebinde parası varsa mutlu olabiliyor.. hatta mutlu olmak için düşünmemesi yeterli bile oluyor bazen...

her neyse konuma döneyim.. tam girişi yaptım:

"öyle bir yer hayal ediyorum ki; "

"belki daha olmamış, bakir bir yer..."

"evimden çıkıyorum. traktörün kasasına atlıyorum, ayaktayım.. ben giderken insanlar beni selamlıyorlar. hepsini selamlıyorum bende.. hallerini soruyorum geçerken. ellerimde toprak kokusu" yazdım ki gerisini toparlamaya çalışıyorum...

monitörden azıcık kafamı kaldırınca televizyonu görüyorum... atv açıkmış.. açık kalmış.. ve reklam var. bir bir dizi reklamları geçiyor... bir dizi reklam... dizi dizi reklam...

gözüme bir yazı takılıyor.. "istanbul böyle kapışma görmedi" (hey yavrum yürü bee)

izlerken kaptırıyorum kendimi. yaklaşık 5 senedir adam gibi tv izlemiyorum. böyle kaptırırsam 10 dk bakar kaparım.

"ADANALI" diye bi dizi çıkmış lan... süper allahıma. fragmanı izliyorum fln bööle.. jipler fln.. arkadan bi mercedes var, bi hummerı sıkıştırıyo. inanmıyorrrağam felan yaniiğ...

o nası reklamdır ulan allahsız ? nasıl bir özenti kültürde yaşıyoruz malum tabi.

mesela ben ne tarz dizilerin revaçta olduğunu sokaktaki tiplerden anlıyorum.

yok aslında çekindiğim şey adana nüfusunda patlama olursa şehrin alt yapısı bunu kaldırmaz. aslında tüm çekincem bu.. yoksa kişilerin nereli yada kim oldukları pek sikimde değil, afedersiniz. yani bunlara benzemeye çalışan sivri zekalıların benim gelecekte ve kariyer sorunsalımda önümü açıyor olmaları beni tamamen mutlu ediyor :)

sözün özüne geleyim:
fragmanı izlemeye devam ediyorum... izledikçe şok olmaya devam ediyorum.

bir baktım ki, adanalı dizisinin sound trackı cezanın sözleri. hatta bizzat kendisi söylüyor...

ki bunların yanı sıra cezanın nerdeyse tüm şarkılarını biliyorum ve eleştrilerini de biliyorum. ama bu niye anlam veremiyorum... ulan heni her şeye bi kulp buluyodun da eleştriyodun sen.. afedersin ama gavat mısın canım? nasıl eleştri bu mal herif. o kadar her şeye "geydiriyosun" lafları. şimdi kalkmış "fark var" şarkısını skndirik bi diziye sound olarak veriyosun.. eleştrine sokim senin, afedersiniz. hatta ikinciye afedersiniz ki, soktuumun ülkesinde her hangi bişi adam gibi olsa şaşarım zaten. artı zamanında kral tv video müzik ödüllerine de aday olmuştu bu adam. ha bide o kıraç yok mu? onunda a.q. ermenilerden de özür diliyorum ben. biz kaç kişiyiz ki zaten..


her neyse ADANALI CEZA FARK VAR DİZİ MÜZİĞİ için tıklayınız

http://video.forumkral.net/video/8858/adanali-ceza-fark-var-dizi-muzigi.html

bi zahmet yorumları da okuyunuz.. aklınız başınızdaysa kendinizle gurur duyunuz. duyamayacak durumdaysanız; her neyse bak sinirlenmeyeceğim, küfür de etmeyeceğim...

aha burda da iyi yorumlar vardır:

http://adanalidizisi-izle.bloggum.com/yazi/cezaadanali-dizisiadanali-dizi-muzigiceza-fark-varceza-fark-var-video.html...

ha bide o nası oturuş lan..?? bööle oturunca rapçi mi olunuyo.. yada tarz fln.. bunu çeken fotocunun da a.q.

bitti hepsi bu.. sustum.. daha demiyim ben bişi...

21 Ocak 2009 Çarşamba

belki bir ben hali bilinmedik...

kendimle yaptığım savaşta kaybeden hep ben oldum.
ve bu savaşta tanrı taraflı bir hakemdi... benimle beraber tanrı hep kaybetti.

bense insanlara kazanan yüzümü gösterdim. içimde bir kaybedenle beraber bir tanrı varken...

geceleri ortaya çıkardı tanrı ve kaybeden. sabahlara kadar oturur konuşurduk. zaman geçtikçe o kadar ortak yönlerimiz olduğunu farkettik ki;

tanrısal bir kaybediş oldu bu...

ve insanlar bu yüzümü hiç göremedi. hiç bilmediler o tanrıyı ve kaybedeni.

o tanrısal kaybedişi hiç öğrenemediler.

Ve ağladı içimdeki tanrı...
geçmiş aşklarına belki. belki kaybedişine...
hep içimde kaldı ve hep kaybedenle yalnız... kazananı izlediler.

beni izlediler benimle. geceleri oturup ağladık halimize; tanrı, kaybeden ve ben.

aptaldı hikaye, aptaldı tanrı ve aptaldım ben ve bir de kaybeden...

kazanan hiç kendi olamadı, diğerleri ortaya çıkamadı. hiç olmadı gülen.

tanrı taraflı bir hakemdi ve kendimle yaptığım savaşta hep bendim kaybeden. tanrı da benimle kaybetti ama hiç kimse kazanamadı.

hiç kazanamadım ben.....

17 Ocak 2009 Cumartesi

bit-mek

"hangi renkle çizeceğine karar veremezsen anıları... siyahı seç..."
"nede olsa her anı karanlıkta kalır..."

bitti...sıkıldım...

ve aklımda sorularım.. cevaplarının ne renk olduklarının önemi yoktur aslında...

kırmızı?? mavi.... yada yeşil....

cevapları düşünürsün... nerdedir....???
yerin önemi yoktur... nerede olduklarının bile bi önemi yoktur belki....
belki cevaplarının bile bi önemi yoktur artık...

hatta soruların bile önemi yoktur...

sadece sorular vardır ve canını sıkar... bi yerde "yeter" dersin...

bitti.....! sıkıldım.......!
ve hala aklımda sorularım.....

ve renkleri yok.. yada önemi, yeri, cevapları, soruların ta kendisi..... yok...

hiç bir şeyin önemi kalmamıştır artık.... artık...

sadece artık ve karanlık.... bitmez... ama bitti sıkıldım......

15 Ocak 2009 Perşembe

sokak çocuğu ve fesefe taşı (empati, biraz da kurgu)

(fotograph: Fahrettin Şankaynağı)
geçenlerde 22 yaşıma girdim. (bu girşi hiç beğenmedim) (ben 22'ye gireli 8 ay oldu zaten) (geçmiş yazımı harmanladım aklımdaki bi kaç birşeyle) pek te gerekli değildi ama evet yaptım işte ve şimdi bu yüzden bunu üzerine geyikler yapıp komik çocuk olacağım sanıyosanız;

yanılıyosunuz...

şimdi sadece 21 yılın (+8 ay) ufak bi felsefesini yapmak istiyorum ama farklı bi gözden. çünkü benim çocukluğum, komik çocuk olarak değil de sokak çocuğu olarak geçti. yani hep en yakın arkadaşlarım sokak çocuklarıydı... (ben sokak çocuğu değildim) (onlar gibi düşünebiliyorum)

"bu 21 yılda en iyi yaptığın şey neydi lan? " dedim kendime. yapabildiğim şeyleri düşünmeliydim önce.. insanın çocukluğunda yaptıkları, sevdikleri, korktukları yönlendirir büyüdüğünde de bilirsiniz ki... önce çocukluğuma inmeli, geçmişime gitmeliydim...( bu aşamada senden önce ben küfür ettim geçmişime merak etme)

bir sokak çocuğunun en sevdiği ve ulaşabildiği şeylerden başlayayım dedim. ardından şimdiyle özdeşleştirip ortaya bi felsefe çıkartayım.

evet.. en sevilen şey.. çocukken.. ??? bu nedir? "şeker tabi..." benimse en sevdiklerim şu içi sıvı dolu olanlardandı. (hatırlarsınız heralde??) (missbon) bu şekerlerin dışında mutlaka bi yerde bi çatlak olur ve bi şekilde evirip çevirip dilinizle onu bulursunuz istem dışı olarak. ardından içindeki o bi kaç damla sıvı için önce ordan yalamaya başlarsınız. en çok ordan yalarsınız. sıvı o delikten çıkana kadar ordan yalar durursunuz. belki o bir kaç damla sıvı için saatlerce hatta diliniz yara olana kadar ordan yalar durursunuz...

peki dedim; bunu hayatımda neyle bağdaştırabilirim ?!??!!

--- tabi ki kadınlar..! bu şekerler, ne kadar çok kadınlara benziyormuş büyümüş bi sokak çocuğunun gözünden... (anlamayanlara anlatan bulunur)

şimdi anlamış bazı kibar arkadaşlar; HAYVANSIIINNNN...!!! diyorlar hissediyorm. ama bi sokak çocuğunun bakışındaki fark böyle işte.. bana hayvansın diyen arkadaşlar gibi kibar bi gözle bakamam ben. istesem de olmaz, böyle yetişmemişim bi kere zaten.

az önce de dediğim gibi bu kibar arkadaşların gözleri de kibardır gerçekten, kulakları ve beyinleri... onlara kibarca neyi söylesen yerler.

mesela yine çocukluktan bahsedelim: bi çocuk yatmadan ne isteyebilir?

masal tabiki... eet kibar arkadaşlar masal ister. çocuktur onlarda neticede ve bunu babasına, anasına (vs artık her kimse) söyler. ebeven gelir
"hangi masalı istiyosun bakalım bu akşaaam?" gibi yavşak bi cevapla anlatır bişiler. örnek pamuk prenses ve yedi cüceler, rapunzel, pinokyo vs vs... kibar arkadaş uyur sonunda.

bir sokak çocuğu bunu istemez, ,isteyemez. ya evi yoktur yada fakirlerdir ve mutlu, masalsı bi ailesi yoktur ki o masalı anlatsın... ama sokak çocuklarından şanslı olanlar bunu istemeyi denemişlerdir. alınan cevap hiç te kibar çocuk ebeveyninin cevabıyla benzememiştir ama. şöyledir :

--- "10 sn içinde uyumazsan koltuğun altındaki odunla göstericem ben masalı sana..!!??"

bunun alternatifleri de var tabi, ki benim en umutlandığım cevaplar bunlardır:

--- "bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde... sen bilirsin işte ne zaman olduğunu!!. uyumayan çocukların boğazını kesip onları yiyen bi adam varmış. ve sen şimdi 10 sn içinde uyumazsan ben o adamı çağırıcam..!! "

çocuğun yüzündeki o eblek değişimi farkedebildiniz mi?? gözünüzün önüne geldi mi az da olsa? evet biz korkutularak büyütüldük. ve böylesine şaşırarak. ve işin kötüsü büyüdük.. ve artık hiç bişiden korkmuyor, korkamıyoruz!

şaşırmak diye bişi de kalmadı. sadece farklı gözlerle bakıyoruz.. o masallara mesela... tamam, çocukken hepimiz o masalsı iyilik büyüsüne(!) kapılmışızdır(hala kapılmış gidenler var ki sormayın) (ör: american dream) ama bunu büyüyünce çözümleyen, kibar beyinli arkadaşların benden ve sokak çocuklarından farklı yaptıklarına eminim.

örneğin: pamuk prenses ve yedi cüceler. bu masalda 7 cücelerin en büyük yanlışının ormana gidip ağaç kesmek ve "küresel ısınmayı körüklemek" olduğuna inanır büyüyünce entel kesilmiş kibar beyinli arkadaşlar.

bense olaya şöyle bakıyorum: (ki baştan söyleyeyim küresel ısınma skimde fln değil.. neyse masala döneyim.) bu hikayede 9 kişi var. 6 erkek 1 dişi cüce, bir prenses bir de prens. prensin atı da var onu hiç katmıyorum daha... şimdi ben böyle diyince kızdınız tabi. ama bunlar cüce diye sex ihtiyaçlarını göz ardı edemezsin ki... cüce de olsalar erişkin bunlar. yıllarca ormana ağaç kesmek için mi gitti bunlar sanıyosun sen??? yoksa sex ihtiyaçları var diye ağaç oyuklarını tercih ettikleri için mi?? tabi ki "hayır". aile içi sex var o hikayede. o cücelerin biri dişi dedim az önce sana.. kimse duymasın diye ormana gidilir. yazık o dişiye bence (nedenini birazdan anlıcaksın) e tabi bide baş kahraman var: prenses... bu altı sap bıkmamış mıdır bu dişiden? e tabi prensesi tercih edecekler.

ağaç kesmeye gitmek bahane. ama bi kötü yer daha var kimse farkında değil. prenses geldikten sonra da ormana 7 cüce de gider ağaç kesmeye (!)... bence prensesi görünce tercih değiştirmiş dişi cüce. bıkmıştır tabi yıllarca altı sapla baş etmek kolay değil. ki 6 sap diyorum ama sen hala "cüce bunlar" diye ve masal olma olasılığı yüzünden küçümsüyosun bunları. ya o cücelerin boyu kadar aleti varsa. aha bööle ceset gibi malafat.. işte bu yüzden yazık o dişi cüceye (uyandın mı şimdi?) ummadık taş hesabı diye buna denir işte. artı sen o cüceleri pisuvar kullanamadığı için küçümsüyosundur hala. ama bu altı aganın malafatları emin ol pisuvarın içine kadar uzanıyodur. ööle bişi var işte. nooldu gözlerin açıldı bi şaşırdın dimi? bak ben şaşırmıyorum işte.

pamuk prensesi de prens filan alıp götürmemiştir. prens hiç olmamıştır o hikayede zaten. bu altı cüce tecavüz sırasında öldürmüştür bu prensesi. ormana bi yere gömmüşlerdir. (ki o alet bana girse bende ölürüm) (ne dayanıklıymış dişi cüce be!! ) hayır hayvan filan değilim... sana yansıtılanı değil gerçeği gör. (söylediklerimin kanıtı cücelerin şalvar giyiyo olması!!)

al bi hikaye daha... :

RAPUNZEL: en tiksindirici hikaye budur aslında. bi kız var kuleye kapatılan yılan seni sokacak diye. talihsizlik işte (!) saçlarını uzatıp prensi bekliyor. entel arkadaşlar diyor ki: " ne var bunda işte aşkı için fedakarlık bu!" hikayenin aslı bu değil seni kibar şey !

olay şöyle: hikayenin sonunda bunu prens kurtaramıyo ya hani...(bilmem masalı bilir misiniz?) fal doğru çıkıyo yılan sokuyo ablayı. abla mort. (sanıyosun...!)
rapunzeli öldüren prens aslında. sana böyle lansedildi senelerce; sende yedin kibar beyninle. o hatun şaçları neden uzattı? saçları kesicek bişi yok çünkü. e bu hatun saçları kesemiyorsa sakal bıyık ne olacak? Rapunzeli, kaleye tırmanınca böyle karl marks gibi gören prens: "işin içinde bi ibnelik var olm, bu adam kim lan?" diyor basıyor kılıcı rapunzelin kafasına. "göt korktusu işte".

nooldu peki? prens prensesi öldürdü diye mi söyleyecekler halka? yılan soktu diye kalıbına uyduruyolar tabi...

ki bi söylenti daha var: rapunzel kralın yasak ilişkisinden doğan bi çocuk. ( rapunzel orospu çocuğunun teki yani! ) kimse bilmesin diye oraya kapattırıyor kral. sonra hikaye ortaya çıkıcak gibi oldu mu öldürtüyo cengaverin birine bu orospu çocuğunu. rapunzel böyle bişi işte.. ( ki hala rapunzelin bacaklarından ve kulede ağda da olmamasından bahsetmedim) (o tarihte epilatör yok tabi, ağda olacak )

Şimdi bir ricam var sizden: bu hikaye veya kurgu değil üstelik. bildiğimiz gerçek hayattan... recep tayyibi bi düşünün. yada türkiye siyasetini... ama bu gözle...
hatta bi örnek:

R.T.E -- oyunuzu bana atın, enflasyon tek haneli olsun ! (demişti bir zamanlar)
A.B.P-- babanın kucağına gel. canı oyun oynamak istiyo... (A.B.P= amerikan bi pornocu)

enflasyonda tek hane nere, şimdi ki kriz nere...? daha söylenecek çok şey var... ve anlatacağım çok masal...

Saygılar....
(fotograph: ufuk kıray)

14 Ocak 2009 Çarşamba

söyle bana kör gözüm.. yalan mı bunlar?

pazar sabahı, yeni uyanmışım, kumandaya uzanıyorum. tuşuna basıp açıyorum tv'yi ve sigaramı yakıyorum.

izlerken:

tüm kanallar dünya barışından bahsediyor. savaşın gereksizliğinden. "nükleere hayır" diyorlar. "insanlar ölmesin" ,"insanlar katledilmesin" sonra "ormanlarımız yok oluyor", "dünyamız kirleniyor", "küresel ısınma başladı" "sanayi bacalarına filtre takılsın", "doğalgaz santralleri kurulsun".... "temiz hava sahaları kurulsun" "sigarayla savaşanlar derneği" "ıbıdık-zıbıdık"....

bunları aslında hiç önemsemiyorum gibi gözüküyor.. yani ben hiç fidan dikme kampanyalarına katılmadım, green

peace yürüyüşlerine destek olmadım, tema vakfına yardım yapmadım, sigara içmeyi azaltmadım, temiz hava sahasını skme bile takmıyorum. suçlu hissediyorum kendimi...

belki bu bi aklanma yazısı. kim bilir...?

evet hiç bişi yapmıyormuşum gibi gözüküyor ve ben bu durumdan nefret ediyorum....

yüzümü yıkamak için banyoya gidiyorum.. musluklarımı değiştirdim ben. artık çevirmeli çeşme yok,aç kapa musluklardan var.. daha hızlı kapayıp açabiliyorum ve su tasarrufu yapabiliyorum. yüzümü kağıt havluyla silip kuruluyorum. havlu yıkamak için de fazladan su ve elektrik harcamıyorum.

kahvaltımı yapıyorum. kahretsin ! ofiste sevgilime aldığım hediyeyi unutmuşum. onu almak için pazar günü ofise gitmem gerek. ahşap kaplama dolabıma gidip giyicek bi kaç bişi buluyorum. ilk aldığımda ne modaydı bu dolaplar.. mdf kaplama.

giyinip çıkıyorum. ha bu arada apartmanın aydınlatma sistemini sensörlü yaptırdık. elektrik tasarrufu olsun diye.

evim merkezi bir yerde. metroya çok yakın. çıkıyorum iki adım sonra metro. kartımı okutup geçiyorum. aşağı inmek için yürüyen merdivenleri kullanıyorum. ineceğim istasyona geldiğimde çıkmak için yürüyen bandı kullanıyorum.ofisim de hemen metro çıkışı sayılır. 10-20 adım sonra iş merkezindeyim. otomatik kapı açılıyor. asansörü kullanıp ofsimin olduğu kata çıkıyorum... evet paket masamın üstünde hala :)

ofisten çıkmadan sevgilimi arıyorum. pazar kahvaltısını birlikte yapalım diye. öğlende de mc donalds'a gideriz. gitmeden bişiler almak için pastaneye giriyorum. ay sonu gelmiş. çok nakitte yok yanımda, olsa da bonus puanı için kart kullanırım zaten. hesabı kredi kartımla ödüyorum.

ofisteyken de iletilmesi gereken bir yazı vardı. onu fakslıyorum unutmadan. ofisimde su tasarrufu yapmak için yine sensörlü çeşmeler var bu arada. tüm iş merkezinde de öyle. elektrik tasarrufu için de koridor lambaları sensörlü.zaten iş merkezine verdiğimiz aidatların bi kısmı çevre gönüllüleri vakfına gidiyormuş ve yılda iki defa da iş merkezinin ağaç dikme kampanyası var. tüm iyi örgütlere üyeyiz. iş merkezinde sigara içmek te yasak.
...................

yahu ne saçmalıyorum ben... bilgisayarı açmak için bir tuş yeterli. ödeme yapmak için kartı uzatmak,diğer hesaplar içinse otomatik ödeme talimatları. kağıt havluları saymıyorum, şu elektrik ve su tasarrufu saçmalıklarını da geçelim bi zahmet..

o sensörleri üretmek için onlarca fabrika kurulu, o kağıt havluları desen nerdeyse mc donalds kadar sayıları. metroda yürüyen bantlar, ev eşyalarımız kaplama, kaplamaları yapıştırmak için bile yüzlerce kimya sanayii, su ısıtmak için bile ketıl kullanıyoruz.(ketılın aksamlarını ve bunları üretmek için açılan fabrikaları saymıyorum) otomatik açılan kapılar, o marka marka kıyafetleri üretmek bi yana boyamak için onlarca fabrika..

hiç tekstil boyahanesi gördünüz mü? o suyun nasıl akıp gittiğini. yada bi fabrikada elektriğin nasıl kullanıldığını? bu tasarruf yapmak için aldığımız herşeyi üreten ayrı bir fabrika var. hatta kağıt, atık pil, ve plastiklerimizi ayırmak için kullandığımız kutuları kullanmak için bile bi fabrika.. tasarruf ampulleri için bi fabrika. siz hiç fabrika gördünüz mü? doğal gaz kullanınca normalleşiyor mu o fabrikalar yada bacasına bi filtre koyunca...

ve bizi "tasarruf yapmak" adı altında gittikçe eylemsizleştiriyorlar... tasarruf için muslukları, elektrik sayaçlarını, havluları değiştiriyoruz.. yaşasın daha fazla tüketim..

ve bize oturduğumuz yerden "küresel ısınma"yı dinleyip, oturduğumuz yerden destek oluyoruz... oturduğumuz yerden eylem yapıyoruz.. (oturmak-eylem yapmak) (çakışmadı mı biraz)

ve biz o lapa kıvamımızda dünya için bişiler yaptığımızı sanıyoruz. bu sonsörler, ödeme kolaylıkları, eylem yapmamız için bile ayağımıza gelen kolaylıklar bi gün bize sahip olacak.. oldu bile...

yemek yapmayı bilmiyorum ben. şimdilik lokantalar var, fast foodlar... herşey beş dakikada ayağında..

ve bizi tüm bu kolaylıklar yönetmeye başladığında hiç bir şey yapamıyor olacağız.. metronun çalışmadığını düşünsene... halbuki iki durak arası 800 mtdir genel olarak.. 800 metre yürüyemiyoruz bile artık..Bi gün fax makinası çalışmıyor... kaçımız mektup zarfının üstüne nereye adresin yazıldığını hatırlıyor?

bilgisayar çalışmıyor.. kafadan da hesap yapamam ki.. işlerimin kaydı da bilgisayardaydı zaten.. ajanda tutmuyorum artık... ne yapacağımı bilmiyorum...

ve yıllar sonra bi gün.. ellerimi uzatıyorum lavaboya... sensör bozuk su akmıyor... ben çeşmenin nasıl açıldığını bilmiyorum ki.. yada asansörsüz merdiven nasıl çıkılır..

kolaylık sandığımız her şey bizi embesilleştiriyor.. farkettirmeden dolaylı koşullanmalarla susturuyorlar bizi. ve tüm bunların köle gibi esirleriyiz.. bunlara para harcamak zorundayız. yoksa yapamayız... yemek yapamayız. yapsak bile nerdeyse hazır hallerinden alır ısıtır yeriz. ev eşyalarını kendimiz yapamayız. kıyafetimizi dikemeyiz. biraz mesafe yürüyemeyiz. kağıt kalemle yazı yazamayız. suyu ısıtmak için ateş yakamayız. zaten ateşe bile gerek yok ketıl var. para ödemek için saymaya bile üşeniyoruz. kartlar var zaten. ki hatta bankalar bizim yerimize her şeyi yapıyor. ama hepsi biraz para karşılığında...

Dolgun ücretli yoksullar olmak zorundayız... zaten biraz öyle değil mi?

yaşasın daha fazla tüketim... biz senin köleleriniz... biz dolgun ücretli yoksullarız....

12 Ocak 2009 Pazartesi

bir münzevinin serzenişi gibi...



(karşısındakini kendinden üstün sanan iki insan tablosu- Paul Klee)

yine ofisten çıktım.. yürüyorum... yürüyorumm...

ben siyaset bilinci olarak sağa yakın yetiştirilmedim... yani çevrem sağ tarafta olmadı hiç. aslında çocukuluğumda tarafların ne olduğunu bile bilmezdim. zaten bi çocuk neyin ne oluğunu bilmez ki...

eylem yapıyordu birileri... halk evleri pankartları ve daha bi takım parti pankartları filan var ellerinde. bayraklar fian. bi an salak olduklarını düşündüm. hepsinin... niye bağırıyorlar ki böyle.

"katil israil; iş birlikçi akp." bunun için bağırılır mı?

herkes herşeyden şikayetçi.. yani ne bileyim.. solcular bişilerden memnun değil, sağcılar bişilerden memnun değil. aslında insanları solcu-sağcı olarak ayırmak doğru mu ki?

mesela bu eylemci aklıselimler israilden şikayetçi. hani bu ölen çocuklara, ailelere vs üzülüyorlar. tamam buraya kadar haklılar. destekliyorum.

ama ikinci dünya savaşı sonunda yenilme sebebimizi hanginiz hatırlıyor? ben okul kitapları dışındaki bilgilerimi yok sayarsam şunu hatırlıyorum:

"almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık..." dedelerimiz-ninelerimiz ve tarih kitapları bize bunu söyledi. biz dede-nine (ne haltsa artık; büyük anne, grandmom-grandpa,...) olduğumuzda veletlere şunu mu demeliyiz:

"2008'de amerika krize girince biz de krizde sayıldık." ayrıntı olarak ta şunları: "biz amerikayla bir takım ortaklıklar kurmuştuk, amerikan halkı kredilerini ödeyemeyince bizde ödememiş sayıldık. şimdi böyle fasfakiriz işte"

"BİZ ÇİN MALI KOMPRESÖRLE AMERİKAN HAVASI VERİLEREK ŞİŞİRİLMİŞ BİR NESİLİZ"

biz düzülmeye doymayan, ama düzüldüğümüz yüzümüze vurulunca haykıran-pöyküren embesil bir gençliğiz. selamlar olsun Neyzen Tevfik (soyadı da "Kolaylı"dır)

Türk milleti gariptir,
her lafi kaldirmaz;
ibne dersin kizar da
sikersin aldirmaz...

neyse... ben aslında siyasetin sol dışındaki yüzünü pek görmedim belli bi yaşa kadar. mesela bu yelpazenin sağ tarafı bir bilinmeyendi benim için aslında. hep solla uğraştım ama tam solda da olamadım aslında. sağ böyle değişik bir şeydi.

eylemcileri düşündüm. bayraklar ve pankartlar için bi meblağ harcamışlardı vs... bağırıp duruyolar.. bi an
yukardan izlediğimi düşündüm onları. kentin meydanında 50 - 100 kişi. sesleri 1km öteye gitmiyor. çevresinde polisler.
ya bu adamlar bu kadar karşıysa olanlara ve bu kadar eylemcilerse neden daha reel şeyler yapmıyorlar ki dedim.
mesela Atatürk... o yoksulluk içersinde ve teknoloji yetersizliğinde cepheler arası telefon hattı kurdurmuştu. yani aslında elinden gelen tüm imkanları kullanıyordu...
bu eylemciler ne yapıyor. toplanıp bağırıyor bi meydanda. başka meydanda da bi 100 kişi..

81 il var, her ilin iki meydanı olsa (ki yok o kadar) 162 meydan yapar. 100er kişiden 1620 kişi, 380de benden 2000 kişi... hahah kafanıza sokiim sizin, afedersiniz..

ikibin kişi bağırarak ne yapabilir ki? üstüne o bayrakları almanızı sağlayıp sizden gelir elde edenler var.. ufalanmış solcular sizi...
facebooku kuran 3 kişiydi, googleın düşünsel taslağını hazırlayan 2 kişi, vikipediayı yaratan 2 kişi, microsoftu üreten 16 kişi...

kafası çalışan bi avuç insan ve bağırmıyorlar. düşünüp eyleme döküyorlar.

eylemci arkadaşlarda gelmişler: "biz ölen çocuklara üzülüyoruz!" ya bi gidin lan.... hanginiz o çocuğun önüne atlayıp "onu değil beni öldürün" diye bağırabilir (türkçe değil tabi).. yada filistinli bir babanın yerine ölebilir? vs vs... uzatmıyorum.. acitasyona gerek yok... ama o kadar üzülse bu " eyleme can atan, çöldeki bedeviler" biraz bişiler yapardı gerçekten.

ne bileyim; kimse israilin telefon hatlarını kilitleyemeyecek kadar aciz mi bu 2000 kişiden. herkes eline cep telefonunu alıp konsoloslukları kilitlese de iyi olmaz mı? yada 2000 kişi süper bi yazılım gerçekleştirip (artık neyse) israilin banka hesaplarını..?? (yok bu fazla oldu) mesela internete bağlanmasını önlese bu 2000 kişi. 1 ay internete bağlanamamak küçük bi sorun değil bence... yada böyle şeyler işte... kahretsin ki aklım yetersiz ben böyle şeyleri pek akıl edemiyorum... düşünsel problemlerim var kimi zaman...

evet. herkes herşeyden şikayetçi.. yani ne bileyim.. evet sürekli bişilere serzenme durumundayız.. çok hevesliyiz her şeyi eleştirmeye.. ama kim olduğunu hatırlamadığım(?) biri şunu diyor:

"dünyada en adil dağıtılmış şey akıldır , çünkü kimse kendi payına düşenden şikayetçi olmaz .. "

ben bi ara aklımı eleştirdim. sağ o dönem yakın geldi aslında biraz. ama şimdi sağcı değilim. ve bakarsan tam bir solcu da değilim.. en azından bu eylemciler gibi hiç değilim... ben çocuklarıma-torunlarıma amerika ve avrupa milletleri bizi kullandı. biz düzüldük şimdi üzülüyoruz diyeceğim. onlar krize girince biz de girmiş sayıldık demem. demek istemiyorum.

ama bakarsan şimdi solcular, en özgür düşünenler olduklarını söylüyorlar. sağcılarsa istediklerini yapabileceklerini... aklıma Goethe (asıl adı Johann Wolfgang von Goethe'dir) geliyor:

"özgür olmadiklari halde, özgür olduklarini sananlar kadar hiç kimse tutsak degildir." diyor...

ve bu savaşlar... anlamıyorum. aklım almıyor... hangi toprak parçası ve hangi sebepler için çabalıyoruz? biz kendimizi kurtaramamışken onlar için neden bağırıyoruz? onlar neden onlar, biz neden biziz? ben fransız olarak ta doğabilirdim ve sen bir israilli yahudi olarak. yada ne bilim öyle işte... aklıma Hemingway geliyor ( adı Ernest'tir):

"eskiden insanın kendi ülkesi için ölmesinin ne kadar güzel birşey olduğunu yazarlardı. ama çağdaş savaşlarda ölümün güzeli yok. durup dururken köpek gibi geberiyorsun." diyor. Çünkü eskiden toprağın, ağaçların sana aitti. şimdi hiçbiri halkın değil sanki... yada böyle şeyler...

şimdi sağda mı olmalıyım yada solda mı? diyorum da....

ne bileyim... ben siyasetten anlamıyorum ki....

(fotoyu çeken: Arkhipov)

9 Ocak 2009 Cuma

ben de ıssız oldum

Dün ofise geldim.. sabah sabah... hava eksi bilmem kaç. ofis buz gibi...

bilgisayarımı açıyorum. işlerden önce eski ünv. arkadaşlarımla günaydınlaşmak için msni açıyorum. ardından işlerime...

son zamanlarda herkes msnde bir ıssız adam oldu ki sormayın. bakıyorum herkes ıssız olmuş.

merak ediyorum : ıssız nasıl olunur...?

iş çıkışı koşar adım filme gidiyorum. (ben de ıssız olmak istiyorum) (hatta o kadar malım ki; bu kadar insan ıssızken ben nasıl ıssız olmayım dağlaarrr !!!) bir gram ağlamıyorum filmde. (odunum evet..) herkes ağlıyor oysa. ben de ağlamalıyım.

neyse film sonuna geliyoruz. salonun ışıkları açılıyor, etrafıma bakıyorum:
filmden önce kendileri olan herkes ıssız... hatta o kadar ıssızlar ki, sevgilisiyle gelenler bile sevgilisine dönüp:

"ben ayrılmak istiyorum ada" diyecek...

aklımda acayip sorular oluşuyor. neden bilmiyorum. ortamın bu kadar ıssız olmasından olsa gerek. "Ulan" diyorum, "ıssız" olmadan önce recep olmuştum (ivedik olan), sonra bi ara Cem Yılmaz oldum. böyle espriler şakalar fln gırla gidiyodu yani.. e ama ondan da önce ben "polat" yada "çakır" (ne skmse artık) olmuştum... 4-5 yıl önce de miroğlu mu ne haltsa ona da benzemiştim... ne iyi oyuncuyum lan ben.. çok ıssızım allahıma.

iyi oyuncu olma düşüncesi takılıyor aklıma... "yönetmenler niye bizi kullanmıyor ki" diye düşünüyorum... gazla her şey olurum ben ya.. hatta baksana etrafına ne çok ıssız var.. benle beraber hepsi önce recep, polat, cem, miroğlu artık ne varsa ondan oldular...

yok yok.. galiba salağım ben ya.. yönetmenler harbi bizi kullanıyor. ağlatıyorlar ıssız olyorum, gazlıyorlar adam vuruyorum... sanırım ben Aziz Nesin'in bahsettiği %70lik kitleyim. (tek başıma)

artık zeki olmaya karar verdim. ıssız filan değilim ben...

burdan yönetmenlere sesleniyorum.. bizi ıssız yapmayın. bizim gibi salakları kullanmayın.. tamam benim gibi malların üzerinden güzel para kazanıyorsunuz, evet, ama bu filmleri izlemekten bi gün beynimi kullanamaz hale geleceğiz. ve benim gibi milyonlarca ıssız var. bir gün film izleyecek zekaya sahip kitle kalmayacak..

bu kadar mı biz değiliz diye düşünüyorum... bu kadar mı kendimiz değiliz ki; izlediğimiz filmden-diziden biri oluyorz. recep tayyibin bir sözü geliyor aklıma (azıcık daha farklı söyleseydi tek doğru sözü olurdu) biz batının salaklığını aldık... (recep bunları duysaydı Hegel'in Marx'a seslendiği gibi bana seslenirdi heralde) (bkz: beni bir sen anladın; sen de yanlış anladın)

sonra kendimiz olmaktan ne kadar sıkıldığımızı farkediyorum. SüperOnline reklamı bile "ayda 14.90'a istediğiniz kişi olun" diye reklam yapıyor..

artık orda burda birileri olmamaya karar veriyorum... kendim olmaya karar veriyorum... yönetmenlere karşı örgütlenelim.... ve Diyorum ki:

"dünyanın bütün ıssızları birleşin !"

(ama bi gün türkiyedeki her doğru eylem gibi bu da yarım kalacak ve unutulacak biliyorum) ( evet o kadar salağım ki, her şeyi unutabilirm)

(bi ara "biz kaç kişiyiz" diye bişi vardı sahi ne oldu o? ) (ben ayda 14.90'a istediğim kişi olmaya devam ediyorum)

okurken dinlenmesi gereken: kaç kişiydik o zaman kaç kişi kaldık şimdi... MFö (adını unuttum şarkının) (evet unuttum)


"ada bu çok güzel... ada... ada.. bu çok güzel... ımhh"

7 Ocak 2009 Çarşamba

bir chuck palanuık kliseşi

"biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olamayacağız... hepimiz heba oluyoruz... bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş... reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz... nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... bizler tarihin ortanca çocuklarıyız... bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık... bizim savaşımız ruhani savaş... ve bunalımımız kendi hayatlarımız..."

eskiden insanlar savaşlarda birbirinin kafalarını parçaladılar, bulaşıcı hastalıklara yakalandılar, ağızlarından kanlar ve salyalar saçarak öldüler.. acı çekerek, yalvararak, çaresizce..nedenini hiç düşündün mü.. gelecek nesillere, çocuklara iyi bir dünya bırakmak için miydi..

şimdi onların zengin ettiği nesil tüm zamanını starbucksta sosyalleşerek harcıyor.. unut bu saçmalıkları artık.. gelecek yok.. geçmişteki insanlar yanıldılar.. biz sadece bu günde yaşıyoruz ve dünya bu günlüğüne bizim.. sen öldükten sonra o kuş beyinlilerin ihtiyaçları olmayan kıyafetlere servet hacadıkları dünyayı mı bırakmak istiyorsun.. gerçekten önünü görmeyecek kadar gömüldün mü tüm bu saçmalıklara.. kaldır kafanı ve etrafa bak.. bu senin dünyan.. elinde kalan son şeyleri değerlendirmeye çalış.. sirozdan gebermek üzereyken hasta yatağında alkolü bırakmanın kimseye bir faydası olmaz.. bırak olması gerektiği gibi olsun.. senden önce yaşayan milyonlar dünyanın ebesini sikmekle meşguldü ve sen şimdi çöplerini dahi birbirinden ayırıp uygun olanları geri dönüşüme göndermek zorundasın.. bi avuç saçmalık.. eğer medeniyeti tamamen yok edersen yeni medeniyetlerin kurulmasına kadar geçen mağazaların aralarında vahşi hayvanları avlayıp yediğin sürede dünya kendini ancak toparlayabilir.. bu gün devrim yapmayı bırak, dişlerini fırçalarken musluğu kapayıp tasarruf yapmayı ancak başarabilen insan neslinden medeniyeti yok etmesini mi bekliyorsun.. doğru anarşizmi getirebileceklerine dair ümidin var mı gerçekten..


unut gitsin.. tüm bu söylediklerimi.. sadece unut gitsin..


Not: okuyun okuyun.. Fıght Clup iyidir

6 Ocak 2009 Salı

bi zen açıklaması- yada bişiler çabası

(bu yazı eski blogumdan alınmış iş olsun diye buraya konulmuştur)(geyiktir, komiktir, şakadır)


nedir zen??


şu "zen" muhabbetine iyi sardım ve bu konuda hiç olmadığım kadar ciddiyim... farkettim ki hayatım boyunca sürekli olan iki konu varmış: biri kadınlar diğeri zen... Zen için hep "nası yani?" sorusunu, kadınlar içinse "neden?" sorusunu duydum dışardan.

Zen yoğun bi karma olduğu için (kimilerinin kafa basmaz die!) kadınları anlatmaya çalıştım ve siz üstüme kusana kadar da anlatabilirim.. anlatiim mi yine? anlatiim anlatiim... hadi be.... anlatıyorum?

şimdi be bööle diyince yine aynı soruyla karşılaşabilirim (karşılaşmayabilirim de) : neden kadınlar, hep kadınlar vs vs...?? (ben soruldu farzediyorum ve diorm ki: )
başka neyden bahsedebilirim ki ???

tamam bahsedeyim başka şeylerden... ama o zaman hiç beklemediğiniz bi adamla karşılaşabiliyosunuz..
hem kadınlardan bahsetmezsem benim gay olduğumu düşünebilirsiniz zaten... neden böyle düşündüğünüzü anlamakta güçlük çekiyorum...

yani modern ev dizaynıyla ilgileniyorum, dekorasyon ve modaya önem verip takip ediyorum, sanatsal etkinlikleri seviyorum ve metrosexüelim diye gay mı oluyorum yani... ha bide alışveriş yapmayı seviyorum.. Ve alışveriş yapıp eve geldiğimde evimin dekorasyonunu inceleyip, ne güzel yaptığımı düşünüyosam; perdelerimin duvar rengiyle uyumuna dikkat ediyosam ve halının renginin koltukla hoş durup durmadığını tekrar tekrar inceleyebiliyosam, uyumsuz olması benim uykumu kaçırabiliyosa ve sakinleşmek için rakı değil şarabı tercih ediyosam.... ... akvaryumun yerinin neresi olması gerektiğini tekrar düşünüp, yeriyle iç dizaynın da uyumuna önem veriosam, her gün çiçeklerimi sulayıp verimsiz yaprakları güneşe çeviriyosam ve bi kadının sadece çıplak olması beni etkilemiyosa, bide ben temizlik hastasıysam bunlar beni gay yapar mı???

HAYIR bunlar beni gay yapmaz... hatta en yakın arkadaşlarımdan bi kaçının homosexüel olmasının, benim kaos GL üyesi ve destekçisi olmamın, hatta ve hatta X'le (X gay deil) öpüşmüş olmamın eğer beni gay yapıcaanı düşünüyosanız............ (X'in homosexuel olmadıını söölemedim) (sadece gay deil)
düşünüyosanız..... düşünmüyosunuz dimi??

evet böyle anlatınca gaymışım izlenimi verebiliorm belki, galiba, kesin, sanırım, tam olarak "evet!" olabilir. o yüzden sürekli kadınlardan ve zenden bahsediyorum işte. ama bişi daha söylemek gerekirse; bana bunlar yüzünden gay diyenlerden farklı bi şekilde bakıyorum. çünkü ben gay değilim.. (homosexüel de değilim)
Bana gay diyenler (sanki) biraz daha orta asya - arap yarım adası kökenli arkadaşlar. benim kökenimse biraz daha felsefenin doğduğu yere yakın... ( tabi bahsettiğim arkadaşlar bu cümleyi anlamadı ) yani orta asya kökenli arkadaşlar tek bir kaşın altından iki gözle bakıyolar olaylara.. benimse iki kaşım var.. hani normal gelişmiş 21. yy insanında olması gerektiği gibi. iki kaşımın arasında gözle seçilir bi boşluk var ve bundan mutluyum... kaşlarım var yani.. (anladın mı orta asyalı ökkeş, sana diyorum) (senin sadece kaşın var, evet...)
( ha bu arada biliyorum ki kılla tüyle akıl orantısı olmaz) ( ama evrim teorisinde; insanın değişimi, tüy oranı ve zeka gelişimi tablolarına ve oranlarına bakın) (tabi bunu kabul etmeyen arkadaşlar olacak. onlarda haklılar be.. zaten tanrı dünyayı 6 günde yarattı, birinci gün güneşe "ol" dedi oldu...vs vs... tabi onların bu yaratılış destanından -teorisinden- da haberi yoktur ya neyse..) ( onların bildiği teori şu: kılsız erkek olur mu? ne kadar kılın var, o kadar erkeksin! ) (evet bu teorileri gerçek ! yani öyleymiş gibi inanıyolar) (bkz: erkek dediğin kıllı olur) ( aslında bu adamlarla gurur! duyuyorum. aferin lan size! bu kafayla uzaydaki karadelikleri bile açıklarsınız valla... ama uğraşmak zor geliyo tabi) (evet ne kadar kıl o kadar erkeklik... sizin ırkta akıldan, mantıktan bahseden yok mu hiç ? )

hala gay olduğumu düşünüyosanız.... düşünüyosanız.....?? yine hatunlardan bahsediim.. bu sefer zen filan yok ama.. sadece yeni bi teori- düz mantık geliştirdim.. yani mantık bile değil belki... biraz daha sapıkça daha öncekilerden... komik ve sapıkça. sanki dişi bi palyaçonun göğüslerine dokunup zevk almak kadar komik ve sapıkça...(dişi palyaço ne lan?) ( evet hayvanım ama iki kaşım var) söylüyorum mantığı, sıkı durun...


KADINLAR DEVELERE BENZİYO LAN !!!! (kadınlar derken bi takım! kadınlardan bahsettim)

evet develer... bildiğimiz böyle hörgücü filan olan.. hani şu antalya- alanya'da turistik olan develer.. ( hani fotoğrafını çektiğimizde 20 ytl bayıldığımız...) Erkekler (misal: ben ve orta asyalı arkadaşlar) ve kadınların ilişkisi develer ve turistlerin ilişkisi gibi...

turistler önce fotoğrafını çekiyo, sonra üstüne binip bi kaç fotoğraf daha çekiyo... en sonunda da devenin ağzına bi sigara koyup o halini görünce mutlu olup kahkahalar atıyolar... ha bide işin en sonunda (veya başında da olabilir) bi ton para bayılıyolar.
erkek- kadın ilişkileri de böyle değil mi yani??? olayın başından bi ton para harcıyoruz, (olay sırasında da harcıyoruz tabi) sonra bikaç fotoğrafını çekiyoruz ( misal ben!), sonra bi güzel biniyoruz üstüne, sonra ağzına bi sigara koyup o haline bakıp mutlu oluyoruz...

veee turistler gibi ayrılıyoruz sonra ordan....

BİTTİ......



(not: orta asyalı arkadaşlar kolay anlasın diye oraya özgü bir hayvan seçtim. doğru mu yaptım yada ne kadar anladılar bilinmez)
(not2: orta asyalı arkadaşlarla bazı ortak noktalarımızın olması beni onlarla bir yapmaz.zaten evrim sürecimin ilk onbin yılında onlardan iice uzaklaşmayı planlıyorum.)
(not3: evrim sürecinin son aşamasında bu arkadaşlar -biz, iki kaşlıların- köleleri olacaktır)
(not4: yaşasın ırkçılık - yaşasın evrim) (bu arada türk diye bi ırk yok aklınızda bulunsun) (türk olma durumu bi ULUS olma durumudur. genetik köken değil )
(not5: ben gay değilim)

(yeni not: Sırada "21 nisan 2008" tarihli bi yazım var..)
[içeriğinden bir kaç cümle: / bu gün düşünmediklerimden bahsedicem: ve bunlar yazdıklarımı okuyup düşünen sonra kişiliğimin analizini yapan ardındanda gelip kişiliğimi eleştiren bi kaç arkadaşım yüzünden... ...bu arkadaşlarım eminim ki Coşkun Göğen gibi usta bir oyuncunun... ...Cüneyt Arkın'ın gerçekten surlara zıpladığını... ...Kartal Tibet'in canavarları mahvettiğini filan sanıyor)

(yeni not2: "neden mi bu iki eski yazı?" eski arkadaşlarımın yaptıklarını yenileri de yapmasın diye...)

saygılar....

5 Ocak 2009 Pazartesi

neden ibneyiz?

"ibne bursalılar" mıdır doğru olan.. neden ibnedir bursalılar..

var mı bi düşünen, bi tarihini araştıran... işim gücüm yokmuş, skim t.şşama denkmiş gibi yemedim içmedim araştırdım.. "olm lan biz niye ibneyiz?" dedim.... bursalıların ibne oluşu rivayetlere göre büyük büyük büyük babalarına dayanıyomuş... hal böyleki:

(tarihlerden) bi gün osmanlı venedik kuşatmasına gitme kararı alır.


ancak atlı askerleri, okçuları ve yeniçerileri kıymetli olan osmanlı ordusunun en önüne kimin geçeceğine karar verilemez. ( osmanlı ordusu savaş sırası: önce kılıçlı zırhlı askerler sonra atlılar sonra okçularmış.) e tabi venedik kuşatması için de venediğe denizden gireleceği için en öndeki askerler kesin ölecek... düşünülür... düşünülür....

o sıralarda da osmanlı başkenti bursadır ve limanlara en yakın askerlerin toplanmma yeri olarak bursa seçilir. hemde en stratejik yerlerden biridir konum olarak..






sarayın düşünme seanslarından sonra, ülkenin en hayır gelmicek elemanlarını toplatıp savaşa giden ordunun en önüne koyma kararı alınır.. e zaten bi sikime yaramadıkları için ölseler de koy götüne... (insan bi sikime yaramasa da insandır..) ( ayrıca ne demek koy götüne "insan insanı siker mi lan")

sarayın güçlü beyinleri karar verir ki; ülkenin en işe yaramayan adamları, kısırlar ve eşcinsellerdir.. e tabi bu yumuşaklar artık ordudan sayıldıkları için bunlara bi üniforma gereklidir... tabi yine derki überbrain sahibi kimseler: "bu kodumun işe yaramazları ölcek nasıl olsa.. bunlara ööle ahım şahım bi üniformaya gerenk yok hacı.. biz bunlara birer ordu şapkası ayarlayalım gitsin.."der. e tabi bu şapkanın adı: İBİNE, ibineyi takanların askeri sınıfı da İBİNELİLERdir.. durum buyken laf ordan gelir ki bursalılar ibnedir.. (ibne - ibine --- hece düşmesi ve teşbihi beliğle süregelmiştir.)


vay efendim niye bursalılar ibnedir? - ibnedir çünkü onların dedeleri ibnedir... halbuki gel gör.. o ibne dedikleri adamlar zamanında venedik kuşatması için canlarını seve seve vermiş delikanlılardır... artı ibinelilerin zaten çocukları olmazmış ki; savaş için toplatılmış.. nasıl torunları olsun a.q.

he tabi olayın şöyle bir ayrı boyutu vardır: savaşa gitmeden bursada toplanan askerlerin ihtiyaçları vardır.. bilirsiniz ki osmanlı ordusunda evli erkek olmaz ve askerler ihtiyaçlarını halktan karşılarlar.. e hadi ibinelileri çıkardık. kalan ATLI askerler (atlar dahil), okçular , zırhlılar, kılıçlılar (kılıçlar dahil), lağımcılar vs vs... bu askerler "TÜM İHTİYAÇLARINI??" halktan karşılamışlar..

burdan çıkarılacak sonuç: bursalılar ibne değil olsa olsa "orospu çocukları"dır.

ki her şeyi bi yana bırakalım; hemen bi canlı gözlem yapalım: bunu gayet farkedebiliyoruz zaten...

yanınızda güzel ve alımlı bir hatun alıp dışarı çıkın. ( başıma geldi) ( allah çarpsın) ( o kız benim sevgilim) ki bu hatun da hoş giyinmiş olsun... iki tur atın önünüze gelen caddelerde.. bursalılar harbi ibne olsalar, bi erkeğin yanındaki hatuna bakarlar mı??? (veya hatuna bakarlar mı)
işte bu orospu çocukları bırakın hatuna bakmayı, yanında sevgilisi olan hatuna bakıyolar... neden peki bi düşünün...
ben söyliyim;
tarihten gelen bi alışkanlık... her hatunu büyük büyük anneleri sanıyolar.. yanında bi erkek varken başka bi erkeğe baksın..


Not: ben bursalı mıyım.. hayır kabul etmiyorum; sadece bursada doğmuşum... anne tarafından yunan-gürcü kırması olup baba tarafından balkan kökenliyim....

Not: önüne gelen her hatuna bakmayan orospu çocuklarından da özür diliyorum. onlar da ayrı bi konu tabi...

 
>