20 Aralık 2022 Salı

gölgenizm

 boş yapmak altı dolu bir bilgelik gerektirir demişti bir bilge..

yoksa niyetim insanların simyayı görmesini beklemek değil,

fakat başka bir john, görme biçimlerinden bahsetti..

ne evrensel bir isim bu can..

40 yıl oldu eskimiyor..

gözde değil gönülde olanla ilgisi var bazı şeylerin,

ancak tasavvuf anlatır belki.. 

tasavvuf demişken,

ben de arıyorum henüz..

her yaprak dökümünde..  

birilerinin eteklerinde bir avuç yaprak varken 

Rasyonel mantığı düşlüyordum.

çıkageldi birileri birden;

üç havuç düştü gökten,

denize, 

turuncu.. 

mantık mı yarattı rasyonel sınırları, 

düşer mi üç havuç gökten, 

eğer gerçekten istesek,

turuncu..?

istenç ve arzu,

kaybolma noktası,

tam olarak nerede;

rasyonel mantığın..

gerçekliğin.. 

Gökten denize yayılan, bu ılık turuncu,

gibi..

gün batımının, imkansız inandırıcılığı,

gömülürken okyanusa, turuncu..

dökülürken karanlık,

okyanusun üstünde,

karanlıkta kaybolan mantık..

bu aralık'ta belki de,

rasyonel sınırlar..

bilmiyorum..

3 havuç nasıl düştü gökten..?

bilsem sorar mıyım?

Belki bilmeye olan bu istenç ve arzu,

kaybolma noktası,

kozmosun içinde,

irrasyonel noktaların,,

rasyonel mantığım, 

gerçekliğim...

Tam olarak nerede, doğru cümle kurma arzusuyla, yaşamanın istenci?

çekip gime isteği,, mi?

her seferinde, buralardan..

okyanuslara..

Mesaj bu salınmış.

verecek mi biri cevap?

11. köy için..

bilmiyorum.. 

yol yok,

şeritler yok,

yop yok.

yol yok.

yoldayız. 

hep bu var oluş çabası..

nasıl yazıldı ki bu, kader;

rasyonel düşlüyorken mantığı,

3  havuç düştü gökten..

imkansızlıklar evreni..

üç havuç, gerçek, turuncu..

çaresizm:

irrasyonelist bir performans sanatı olabilir mi?

bilmiyorum.. 

Ah bilmiyorum..

Gökten gidilir mi kozmosa,

nasıl düşer kozmosdan,

3 havuç...

turuncu...

Gökyüzü..

ne kadar mantıklı,

yeni bir köy kurmak için,

yolları yok,

şeritleri yok,

yop yok..

Orada bir köy var,

yoldayız..

16 Aralık 2022 Cuma

bir aborjin düş'müş zamandan bahsetti

 döndü geldi düne, 

sözler çıktı ağzından, bence bomboş:


Duvardaki bu pütür,

bu su izi,

tavanda oluşan,

kozmik bir patlama,

kafamın dışında... 

yalınlık değil bu var olan,

kaybolmak değil, 

ışık yok, 

yolumuzu arıyoruz.

şeritler yok,

gerçeği arıyoruz.

şu koca kozmoz,

aklımızın yetmediği kadar.

ve kader ne getirir, bilinmez. 

bilinmeze olan bu yolculuğumuz..

var eden bizleri,

yok eden bizler,

kaybeden..

kayıp bedenlerimiz,

ocağa düşen, 

pişmek gibi,

kaynayan ve kaynaşan.

Her zaman,

Geç zaman,

saati bilmiyorum,

yürüyerek bir yıl..

benim değil bu ayaklar,

izleri takip ediyorum..

bu su izi,

belki bir nehir geçmiş buradan,

okyanusa umudu bir o kadar var,

bir o kadar imkansız.

bir o kadar bir, 

yok/muşçasına..

bir öyküsü yaşamın..

yalınlık değil, var oluş...

Şans..

değil.

zaman,

normal,

değil.

yol..

bu ev,

bu duvarlar,

bu tavandaki suyun izi..

bu grilik, 

zaman kayıp.

şeritler yok, 

gerçeği arıyoruz.

kendimize ait bir orman,

bir su..

gibi..

öyküsü yaşamın ve varlığın.

bu yalnızlık,

sönmesi ateşin,

imkansız, artık. 

Şans, gerçek değil, duvarlar, su izi, 

gerçek değil, 

zaman, 

geç, 

hep...





11 Aralık 2022 Pazar

anlatamadım

 "genel olarak" kafam iyi olur ve anlatamam..

muhtemelen yine her şey öyle sonuçlanacak. 

hep anlatamadığım şeyleri yine anlatamadan giderim buradan.

sarhoşluk bir eylem,

bu şehir bir suç,

yalnızlık bir oyun.

Kaybetmek ve diğer şeyler bir sanrısı aklın, 

ölümse başlangıcı kavramanın..


Kelimeler, nöronlardı,

hastalığı gibi, aklın,

sonsuzca..

inanılamayacak kadar çok,

bu karavan nereden geldi.

Şimdi kafamın içinde,

bir orman,

içinde,

bir taşın üzerindeyim..,

sigaramı yakıyorum., dumanı da savruluyor,

atmosfere,,

ozon tabakasının delindiği yerden geçiyor,

evrene doğru, 

yıldızlardan,

akciğerlerim kirleniyor.

beni öldürüyor bu, hep korkumuzdan,

korkumuzdan beslenen cümleler,

sonsuzca, hastalık gibi,

meyve bahçesinde,

birbirine paralel tüm ağaçlar,

istemiyorum. 

böyle istemiyorum. 

fukuokanın tarımına,

bektaşinin tanrısına,

nietzschenin hiçliğine,

shordhingerin kutusuna,

polyannanın gerçekliğine,

çiçeğe,

hira mağarasına,

plutonun, deleuzenin arzularına,

sanatın sürrealizmine gidelim,

isterim,

nöronlarında dolaşan kelimeleri.. 

yoksa aklım,

sonsuza, hastalanır. 

ah bu sarhoşluğum,

kafamın içi yeniden,

nereden geldi bu kervan,

ipek yolu hangisi?

hicret nereden?

inanılmayacak kadar çok bu kelimeler,

sonsuzluğu gibi tanrının,

kesişmesi gibi iki paralelin,

uzaklığı gibi iki terelellinin..

çünkü tanrı sopasını saklar, deliyi görünce,

çünkü deli saklar sopasını, rüya görünce...

yazarken tanrı, kaderlerimizi,

peki bu karavan nereden geldi,

içinde yaşadığım,

bir taşın üzerindeyim..

sigaramı yakıyorum,

dumanı savruluyor,

cosmosa...


Artık Çocuklar

 Çocukluğumla karşılaştım. bu gün.

çocuğu olmuş, 3 yaşında. birkaç kez de tutuklanmış.

alkolü ve maddeleri bırakmış, 48 gündür.

AA toplantılarına gidiyor.

sıkıcı.

bir nefes derinlik verdim ona. 

onda da varmış biraz,

ceplerini yokladı...

dedi, bu şehrin sokakları daha iyisini görmedi.

tanrıyla karşılaştın mı hiç, dedim.

baştan mı başlıyoruz, dedi..

dedim ki, her şey bir gaz bulutuydu..

sonra ona br şiir okumak istedim:


Düşünceler kadar hızlı değil,

yazım.

Özlükten kopuşa,

fraktallerden integrale,

ve olasılıklara,

teorilerden gerçekliğe,

spinozanın tanrısndan 

bakerin varlığına,

kayboluş..

bir ormanın içindeki ağaç,

kimselerin bilmediği gölden beslenen.

fuzuli gibi hayyam,

mansur gibi franklin,

Sirius gibi,

Benim. 

karşında oturan,

gözlerinin önünde..

aklım..

ve kaybolan bunca zaman,

ellerimin içinde,

varlığım..

bir düş..

zaman.. 


dedi ki şehre hoş geldin..

ama anlamadım dedi..

mühim olan, 

sokak köpeklerinin ıslak kokup kokmadığıydı. 

tekrar köpekleri beslemeye ve trafiği alt üst etmeye karar verildi..

sonra ya da hemen öncesinde bir motor kazası daha yaptım..

büyükşehirde motor kazası...

polis gelmedi, 

alkol testi yapılmadı.

kimse ölmedi..

ve ölenlerin ismi anıldı bütün bu derinlikte.. 






9 Aralık 2022 Cuma

kaçırdım mk.

kk 5. nüshayı kaçırdım..

uyumak ne güzel şey.. 

uyumadan önce hormonlar üzerine düşündüm

oksitosin, adrenalin, melatonin ve dopamin.

sonra bir insana düş'lerimi yazdım. 

o sıra program bitmişti. 

program dinlenir de, oksitosin ihtiyacı bitmez..

oksitosin oranı düşünce, adrenalinle takviye etmeye çalışır insan. 

oysa ki ikisi birlikte çok daha hoş.. 

ve yaradılış saçmalığı insanın tek başına oksitosin üretmesine izin vermiyor. 

enerji ve podcast dahil her şeyi depolamayı öğrendi insan..

oksitosini beceremedi..

belki bu yüzden maddeler ve prozac var. 

alkol de iş görür.

sincaplar, filler, maymunlar ve bir takım canlılar da fermente şeyleri seviyor. 

ekşi maya ekmek dahil. 

bunca sarhoşken herkes ve her şey,

her keş herkesleşirken,

Tanrının dansını bir decadance haline getirmeyi düşündü bir Tapir.

irrasyonel Tapir,

ne kadar mümkünse,

ve notlar aldı tanrıya ;

Başla dans etmeye Tanrım..

Bu ne güzellik..

gözlerimin önünde,

ellerimin hissettiğince,

düşlerim,

dibinde,,

aklım,

ben,

zaman,

varlığın,

yokluğun, zamansızlık..

olmayışın, içindeki kayıb,

içimdeki gayb..

geçtiğimiz bu yıllar, 

içimden fışkıran yaşam..

"bir" düş...,

bir düş'sen kafan dağılsın..

ayaklarımın altında,

beynim,

yokluğun,

varlığım,,

savruldun.. 

bir üfle sen, dağılacak...

ve müzik :)

başlasın,

"Artık"

..





7 Aralık 2022 Çarşamba

kötü elma ve bir başka boyut belki

 şöyle bir parça bulundu bu gün göklerden gelen... 

Uyandığımda kavrulan soğan kokusunu duyduğum, 

pişen ekmeği izlediğim zamanları özledim.

bir müzik daha olsun mutfaktan taşan,

güzel çocuklar, onlar da güzel yemek yesin..

ölmeyecek miyiz? 

zaman değil mi mona lisayı bile yıpratan.. 

derken, bir şefin tarif defterinde şöyle notlar yazılmıştı: 

"zaman, alır, o , zaman, olur."

bir bulut beynim,

üflesen dağılacak..

silahlara gerek yok. 

diğer toz zerrelerinin arasında,

küçücük bir toz zerresi yani..

elbet savrulacak.. 

kaybolacak bu düşler.. 

imgeler.. 

sesler..

müzik,

başlasın,

dans etmeye,

tanrı,

ayaklarımın altında, 

ellerimin içinde,

düşlerimin dibinde,

aklımda, 

ben de kaybolmalıyız. 

varlığımın içindeki yokluk değil, 

"yoksun"luğun var ettiği,

içimdeki karadelik.. 

içinden fışkıran yaşam.. 

yürünen bu yollar,

yıllardır,

bir düş, 

elbet savrulacak,

dağılacak ortalığa,

tohumlar..

imgelem..

sarıl.

bir kez daha.

kafama dokun ki, 

hissedeyim.

bir insan beynim. 

üfle sen dağılacak..

kaybolacağım..

seslerinin içinde.

müzik,

devam ediyor...


4 Aralık 2022 Pazar

Esremek istiyorum

 esre: arab'çada bir ünsüzün dar, düz ve kısa okunmasının işaretidir.

bir "riders on the storm"

okumak demişken, ch, abd, d, fr, aru, rus, h ve bilmediğim diğer plaka kodlarına bu boş vakit doldurma yazılarını okudukları için teşekkür ediyorum. keşke inancına sahip çıkan ılımlı muhafazakar islamcılarında plakalarını görseydim, dilerdim..

daha neler dilerdim,

neler isterdim.. 

bilmem.. müzik güzeldir

bilmiyorum, bilemiyorum

neden bu dalgınlığı kafamın, neden cosmos gözlerimin ardında...

Her şey böylesine göz önündeyken nasıl bu esrik hal alıp götürür her şeyi..

var oluş kavgamız mı bu?

3. dünya savaşı insanın kendisiyle yaptığı savaştan mı çıkacak?

bu aymazlığımız kayboluşumuzun gözleri önünde..

ve küller....

küller bir imgelem,

üfle onları, savur,

kaybolsun, uçuşsun rüzgarda...

kalan küllere patatesleri gömelim..

ateş sönmesin diye biraz daha besleyelim közleri..

sönerse üşürüz. 

soğuk olur,

her gece ve her kış,

üşümemiz,

yalnızlığımızdan..

yoksun,

Ve benim yoksunluklarım.. 

zenginliğe evrilen yoksun'luğum.

"adım adım çıkacaksın bu merdivenlerden

ve eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak..

ve bir zaman bakacaksın bu semaya ağlayarak.." (a.h. tanpınar)

sular sarardı ve sonra yandı..

beden ruhla doldu sonra taştı.

taştığından şüphemiz var her daim. 

akşam oldu, kızıl havalar,

sonra karanlık,

gece ayazı..

doğdu güneş,

ısınalım mı beraber..?

müzik kafamızda çalsın?

diye sormaktan korkarken artık,

Her şeyden korkarken,

"Artık"

müzik dinleriz belki sabaha, karşıya kadar.

belki sarhoş olur,

belki dans ederiz..

ateşin başında..

tanrı geçer içimizden,

gözbebeklerimizin ardına,

cosmosa doğru,

kozmoza doğru,

cozmosa doğru...

Bu esrik,

uykusuz, yolundalık hali..

"yolda" (j. kerouac)

var oluş çabası...

ve bu rüzgar..

yani bu rüzgar, 

"her şeyi alıp götürmeyecek" (r. brautigan)

üflemek zorundayız..

ateşi yakmak,

patatesleri pişirmek,

ısınmak için.. 

belki daha çok esremek adına..

"savaşma"sın diye insan... 

ve biraz daha müzik..



yol demişken, nevadada doğan güneşten banane..


 


Dada demişken bu isim nerden gelir, devası sürrealizm midir hiç anlamadım..





kendimi şu şarkıyı dinlerken, gün doğumunda buldum.

günlerce.. 

gün doğumu..

hep doğdu güneş, gün aydınların olsun.. 

Fark ettim ki, düzenli olarak güneşin doğunu izlerseniz,

güneşi doğuruyor gibi hissedersiniz,,

ancak kendinden bağımsız..

İyiyle doğru arasındadır o doğumdan önceki karanlık..

ve bir bakarım, bakarsın, bakarlar,,

gün aydınlanmış..

kimileri hala uyur, kimileri işe gider, kimileri güneşi doğurur..

neyse..

Neyse ne..

yol demişken..

ve Yol'un, ne manası kalır ki yol'cu olmasa.. 

Keza yıllar önce de bir çömlek ustası sorar soruyu şu şekilde:

"testin olan ben kırılıp dökülünce, sen ne yaparsın tanrım?"

neyse,

ve yol;

5 yıl gündüz boyunca ve 5 yıl gece, 

ve beş yıl boyunca her gün her gece...

yolun kendisi..

yol boyunca..

yoktu zaman,

yoktum ben ve yok sen.

yoktuk biz..

ve yol sürdü bizi,

yokluğa..

önce ellerimi, ayaklarımı sonra aklımı kaybettim. 

sen önce aklını kaybetmiştin, sonra ellerin, avuç içlerin, ayakların...

olmayanı aramak için çıkmıştık yola..

ben çelebi oldum, sen durdun.

ve yol,.

sürükledi bir ormana,

bir okyanusa,

olmadığını sandığımız bir yere..

içerü, dokundu,,

yolun sonu..

aslında yok,

yolun sonu,

kimileri istediği yerde durur,

kimileri durmaz,

ve yol hiç bitmez..

hiç bir yerde..

insanlar durmak ya da kalmak ister

bir süre.

sonra fark eder ki yol

devam ediyor...


NemeLazım bilmem..

2 Aralık 2022 Cuma

bir umuttur yaşamak

 Şöyle bir şarkı yapılmış.. ne hoş.

ve hoşluklar bitmeyecek gibi,

boşluklar kadar çoklar.. 

boşluklara bakan bir hiç

düş'ündü..

ve notları şöyle düştü;

eğer 4. boyutu anlayabilirsek, 11i de anlayabiliriz.

fakat yaradılış o ki, 3 boyutluyuz.

ancak 2 kişi yan yanayken 1i 2, diğeri 3 boyutlu yaşıyorsa

ve bunu içlerinden bir fark ederse artık ikisi de 4 boyutludur bence.

geri dönülebilir bir biçimde,

12. boyutta olduğumu fark ettiğimde

eski buzdolabımda olmadığından emin olduğum soğuk şarabımı arıyordum.. 

sonra yerime dönüp nar suyu içtim,

eğer isteseydim o soğuk şarabı içerdim. 

çünkü zaten soğuk şarabı bu sabah bitirdim.. 

ve yol uzanıyordu önümde.. 



yoldan sonra bahsederim. önce biraz müzik dinleyelim:

1. müzik

2. müzik

Bir umuttur yaşamak !

30 Kasım 2022 Çarşamba

benden rahatı gevşektir

Benden rahatı gevşektir demek isterdim ancak Sasa'nın durumu içler acısı. 

biraz rencide etti ancak dibe vurmadan yukarı çıkamazsınız diyordur belki de.. 

belki de hisse senetleri de aynı ruhsal eğrileri çiziyordur insanlarla, 

temel ve teknik analiz yerine psikolojik analizleri de test ediyordur.. 

kim bilir. 

bilmek bir rahatlık halidir belki

bilmemek normal..

Rahatsız'lık, psikolojik bir anormal durum değil,

bir yoksunluk halidir belki de..  

rahat yoksunluğu...

ilginç

bir boşluk.

Bu boşlukta,

avazı çıktığınca bir kadın şarkı söylüyor,

dans ediyor, küçük yuvarlak topuklarının üzerinde.. 

kadın, şarkı söyleyip dans etmek için var,

toprak, kadının ayaklarının altında ezilmek için,,

can atıyor.

sesi havaya ve suya karışıyor,

nüfuz edercesine,

hava ve su olurcasına,

adam, 

toprağı işliyor..

toprak, havadan ve sudan besleniyor,

adam topraktan,,

toprak, havadan ve sudan.

hava ve su hep var,

Kadın nüfuz ediyor, havaya suya, 

bilmeden, 

bir kapı açılıyor,

bilinmezden.. 

oluveriyor..

anormal her şey.. 

anormal rahatsız, 

anormal güzel,

anormal bilememek..

ve gevşeklik, psikolojik bir rahatsızlıktır belki de..

serçeler öyle diyor..



27 Kasım 2022 Pazar

boşluk, bir var olma hali

 boşluk, bir var olma hali mi? diye sordum kadehe.. 

dedi ki, "çok içiyorsun.. ve unutma her John ölümü tadacaktır."

devam etti, "bu içimdeki boşluğu doldurmasan, kadeh olmanın ne anlamı var?"

bak, "kadeh oldum, elden ele verildim.."

sonra çevirdim kadehi tersine, boşaldı içi,

"dediği"n gibi yaptım, fakat manası kalmadı. 

vurdum yere kadehi.

Kırdım

öldü ama zihnimde dirildi sonsuza..

farkettim ki,  "her şeyi bir arada tutan şey boşlukmuş"


sıkıldı canım.. 

en az üç kere tekrar ettim,

her tekrar ettiğimde, ufuktan bir adım uzaktaydım,

bir o kadar yakın, ama hep bir adım ötesinde ufkun..


3. yeniden kırılma...

başladığında oradaydım..

bu bir hüsran,, bu çöküş, yıkım, kayboluş..

bir afet, bir yeniden doğuş..

bu bir baykuş, avını izliyor, 

karanlık,

gözleri parlıyor, yalnız..

çöken binayı izliyor, hava kabarcıklarıyla insanın betona verdiği şekli,,

binayı, çöküşünü..

milyonlarca küçük parça,

artık iç içe.

yıkıntının ortasında, bir insan silueti,

sanki bir kara delik,,

yavaştan hızlıya içine çekiyor hepsini.

yutuyor öğüterek, moleküllerine ayırarak.

tekrar milyarlarca küçük parçalar.. 

Trilyonlarca.. sonsuzca yapıdalar.. 

sayısı yok. 

ve olasılıklar,

"olasılıklar karadeliği",, tüm parçacıkları yutup, şişip patlıyor.

bir hadron çarpışması gibi..

ısı çıkıyor açığa, yuvadan sıcak.

ışımalar, evrenler, yuvalar, milyonlarca..

çocuklar, hava ve su...

havaya ve suya karışıyor siluet ve bina.

çocuklar olduğu gibi öylece..

yıkımdan sonra, 

her şey, havaya ve suya..

okyanusa düşen adam gibi..

en-el hak diyen adam gibi..

hiç insan gibi..

taş gibi..

orman ve ağaç gibi...

çocuklar olduğu gibi öylece..





22 Kasım 2022 Salı

zeberced bir taştır

taş mühim demişken, zeberced bir taştır, düz algılar genellikle yanıltır, salı daima sallanır ve bu dahil bütün önermeler yanlıştır.

ve tekrar, taş mühim demişken, luisianadan arizonaya gidip oranın taşlarını incelemek varken taa ordan bu vakit öldürme  yazılarını okuyana teşekkür ederim. selam olsun ki ne büyük özgürlükler ülkesi, tıpkı bir büyük türkiye gibi..

 büyük türkiye projemden bahsetmeden önce demek isterdim ancak zaten büyük olan bir türkiye sahilinde otururken ve biraz da sex, drugs, rock'n rolldan nasibimizi almışken biraz düşünme fırsatı buldum..

keza İslamda vahdeti bulmak düşüncesi de bunu anlatmaz mı Zion'a giden yolda... 

kafamın içinde Asha'yı ararken bir baktım ki sahil bir Ashram'a dönüştü,

Denizden, saçı sakalı birbirine karışmış biri çıkageldi, 

dedi ki; kumdan yaptığın kalelerin yalılara ve katamaranlara dönüşmesini ister misin?

anlat dedim..

"Ben de zamanlar önce oturdum, kıyıya vuran taşlara baktım, günlerce.. çocukluğumda da yaptığım gibi.

yuvarlağımsı, avuç içi büyüklüğünde, sıradanlığıyla bir taş gördüm. dikkat çekmek üzerine değil de daha çok hiç bir kaygısı yokmuşçasına...

bir taş, yuvarlağa yakın. avuç içi kadar. 

Hiç bir kaygısı yokmuş gibi gözüken ve Hiç bir şeyi olmayan, yaşamına devam etmek zorunda olan bir bireyin, bir paçavranın içine koyup onu silaha çevirecek olduğunu bilmeyen bir taş...

belki bir sanat insanının, dışından plastik bir cırtla onu hapsedip, dünyanın plastiğe dönüşünü anlattıktan sonra eserini paraya çevireceğini bilmeyen bir taş...

belki de yüzbin yıldır orada, sahilde yuvarlanan bir taş.. 

aşölyen çağında bir ilkel insanın tekerlek olarak kullandığı, yükünü hafiflettikten sonra tekerlekten sanayi devrimine kadar yuvarlanan bir taş..

taş olduğu yerde 'taşlık' vazifesini olduğu gibi yapmak dışında hiç bir şey yapmayan bir taş ve en az bir bu kadar ömrü olduğunca taş olmaya devam edecek... 

düşünen bir adam onu avcuna alacak, düşüncelerinin dışa vurmamak için avcunda sıkacak. avuç içleri su toplayacak. yine de sinirinden sıkacak onu..

patlayan avuç içleri taşın etrafından, içinden, avcundan akacak.

diğerleri bakıp, taşı sıksa suyunu çıkarır diyecek. 

Düşünen adam taşı anlayacak.

Taşın ne zaman taş olduğunu, "kafasını taşa koyduğu zaman" anlayacak. (Siyasiyabend)

ve taş, taş olmaya devam edecek..

onbin yıl önce yeni çağın mihenk taşı sayılan bu yuvarlak günümüzde kayıtlara 'bir suç aleti' olarak geçecek. 

taşı sıksa suyunu çıkaran adam tüm bunlara bakıp taş olmaya karar verecek. 

taş o an belki mana bulacak belki adam taş olacak. 

taşlaşacak, düşünen adam..

manayı anlatacak anlamak isteyene, istemeyene bir taş...

taş olmanın ağırlığı bu matematik ve mantığın ağırlığını koyacak varlığının üzerine...

bu gün de sahilde oturuyorum seninle, taşlara bakıyoruz. çocukluğumda yaptığım gibi..

satranç taşları geliyor aklıma... 

bir mantık ve matematik için yontulan taşlar.. 

ve ceza evlerinde taş olmadığı için kalıp sabundan oyarak satranç taşı yapan adamlar..

ellerinde sadece mantık ve matematik var...

neyse oyun ya bu, oyun bitince zaten hepsi aynı torbada...

bak şurada bir zeberced taşı, onu cebine koy."


Şimdi taş "hala bende", katamaran ve yalıyı kiraya verdim.. salıyı sallarken karnım acıktı, kedime luisiana werchestershire soslu bir "handjob" burger hazırladım.. cennet gibi oldu burger çünkü her şey doğadan..

Her şey doğadan.. 

22.00da görüşelim... kutsal salı olsun. geç kalmayın.

edit: dinlemeli bişiler

edit 2: yayın bitti tabi. ağızlar açık, anlayanlara.. dinleyen varsa; üst akıldan adıyaman tütününe, bacak omuzadan andy warhole  konuşuldu bazı şeyler.. link youtubeda yayınlanırsa paylaşırım elbet.. unutmam. 


unutmadım: KK 22.22 1.nüsha





 


21 Kasım 2022 Pazartesi

21.11de lodosa denk geldim yağmur yağdı çıplak gezdim

şarkılar dinledim böyleli..

düştüm ve düşündüm. 

kalktım,,

baktım,

koş,tum, koştum, koş,tum, koştum, koştum, ve koştum...

"tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali",

bir satır, sayfalar boyu koştum,

ciltler, defterler boyu,

yıllar geçti,, 

yüzyıllarca

durdum..

şu an, şimdi...

geç'ti.

der'in bir nefes aldım,,

uzun zaman sonra,

karadelik bilinmeyen bir şekilde hızlanarak normalden fazla cisim yutmaya başladı,

ve biz henüz evrenin genişleme hızını bile hesaplayamıyoruz.

bu, dedim, bir düş. bu bir yalvarış,

bu anlamsız bir öpücük,

o bir kelebek,

o bir süpermen....


mecazlar zıddıyla anlamları kovalarken,

2. yeniden yapılandırma başladı. 

keza tanrı bile evreni kaç defa yeniden yapılandırmıştı. 

yapılandırma başladığında oradaydım

fakat fark etmedim. 

başka şeyleri fark ettim. 

insanlık, sevgi, metafizik ve quarklar,

bazen başka şeyleri fark edemez insan. 

Çalkalanır,

köpürür,

kıyıya vurur içindekileri..,

bazıları kıyıya vuranları toplamaya çıkar,

bazıları sakinleşen okyanusu ve uzaktaki büyük dalgaları izler,

kimileri göğe bakar ve tekrar ne zaman gelgit olacağını söyler

bunları uzaktan izleyip "hiç" karışmayan insan hepsinden bir parça alır,

onu zihnine koyar, belki başka bir zihne aktarır,

bazense aktaramaz,

kendine kalır. 

hepsi bu kadar. 

sonra tekrar dolunay olur,

sonra yeniay ve ilk dördün,

hoş geldin tyler durden. 

tyler durden demişken bunu da dinlemek lazım


dinlemek klasiklerini aştığımız bir sofra vardı geçmişte, 

izleme klasikleri vardı bir de.

neler izlendi, neler gördü ki bu gözler,

herkes eteğindeki taş'ları döktü masaya,

bahsettik "taş"lardan. (taş mühim)

sonra en güzeli bu dedik.

bundan sizin de gözünüz mahrum olmasın, anlayabilenlere sevgilerle..





18 Kasım 2022 Cuma

hava döndüyse balığa gidelim

Bir belgeler vardı, 

ellerinde bilgeleri yoktu,

koştular amansız

atlar gibi.. *(atlar mühim)

anlayan anladı,

anlamayan işine baktı,

"hava döndü",

dedi ki,

"hee"

işimize bakalım.. 

bu güzel anlatım için kim olduğunu hala bilemediğim sahibine teşekkür ederim. 

Geçen yazıda nerede bu adamlar canlı yayın yapmaz oldular demişken hiç tanışmamış olduğum KK'nün bu paylaşımını bu gün yapmış olması Teslanın doğru frekansı verdiği zaman bir binayı yıkmasını hatırlattı. 

Zamana doğru frekansı verirsek,

zaman yavaş yavaş gevşer ve kayar mı 

diye düşündüm bir süre..

o sırada şu şarkı çaldı,

ve okyanus, 

hakkında bazı notlar 

döküldü;


Şimdi tadını unuttuğum bir müzik kulaklarımda. Zarar verdiğini hissediyorum kulak zarlarıma. Önce çok hoş geliyor sonra yeni bir kadınla seks deneyiminin ilk anı gibi...

tahmin ettiğimden geniş bir zamanda bir şeyler anlatıyor, 

hoşlanıyorsun, 

tırmalıyor,

kulak zarlarını..

Halüs bir etki yapıyor, ergenliğimde, kulaklıklarımla yolları yürürken, sokakların klipleşmesi gibi..

kayıplaşması,

kayıtlanması...

yokluğa ve boşluğa...

Hiç insanın beynine..

okyanuslara salınan sayısız mektuplar gibi..

önce zaman kavramının kayması gibi,

önce zamanlar kaymaya ve kaynamaya başlar.

"O" an bir çocuğun gülüşü gibi,

gözlerinin içinden gözlerimin içine,,

boşluğa salınmış bir nefes, bir öpücük;

okyanusa salınmış bir mektup,

karaya vurur...

ve onu bir deli bulur, cevap yazar,

ve okyanusa geri salar..

Sonra olaylar kaymaya başlar ve kaynamaya.

okyanusa cevabı salmış, umarsızca bekleyen hangimiziz?

Mesaj kimin? Cevap kimim

Soru ve cevabımla okyanus benim mi?

Okyanus benim? mi?

ardından karakterler kaymaya başlar,

kaynamaya,,

okyanusta,

kaynamaya..

Şimdi varlığı hissedersin,

kaygıların okyanusta kayboluşunu,

varoluşunu,,

kapıları,

pencereleri,

Dağları ve kelebekleri..

Fırtınaları hisseder ve görürsün,

Belki bir Poseidon, tanrı olmadan hiç insandı okyanusunda boğulan.

Belki bir ağaç gibi,

tek ve hür,

bir orman gibi, kardeşçe..

Henüz kimsenin gitmediği bir ormanda,

devrilen bir ağaç gibi, tek ve yalın..


Kapanış şarkısı Fransız mutfağından olsun...


17 Kasım 2022 Perşembe

44. sayfalar başka şeyler söylüyor

44. sayfalara baktım, 

başka 
şeyler söylüyor, 

Oysa 44. sayfanın kutsal olduğunu ilan etti şair.. 

Ben kaçıncı sayfadayım? 

 bir düşün, 
 üzerine kurdum, 
 bu düşü.. 
 Ve şöyle notlar düştü deftere: 

 Kabullenerek başlayacak her şey, 
 ancak o, 
 zaman, 
 her keş, her şey olacak, 
 her şey, herkes.. 
 okyanusu ve okyanus olmayı kabulleneceksin, 
 En-el hak diyen adam.. 
 ne büyüktü. 
 O kadar, 
 olamadık. 

 Ve iki farklı 44. sayfa örnekleri var bu kez fotoğraflarda, 
bunlar üzerine de düşündüm.. 

 Sonra şu şarkı çaldı radyoda aniden..
Colors - Black pumas
hangi radyoysa bu, 
olsa olsa standart bir fm olabilir diye düşündüm.. 
artık canlı yayın bile yapmıyorlar.

Müzik çalarken şöyle cümleler not düşüldü;

Uzay boşluğuna salınmıştır bir ip,
Savrulurcasına oysa hava yok....

Gördün mü uçan kuşu?
Dökülen yaprağı...
süzülen toz zerrelerini
güneş ışığında
uzunca baksan da 
çekip giden bir yıldırım gibi bazı şeyler..

aniden ama uzun uzun..

Peki; kaybolan şeyler, 
aniden mi kaybolur yoksa yavaş yavaş kaybolur da aniden mi farkedilir ?

12 Kasım 2022 Cumartesi

11.11 indiriminden 111 hz satın aldım

 Titreşim ve frekans adına çok şey konuşuldu, sonra "konuşanlar" program oldu, 

pazarlayanlarsa yoga hocası filan.

hissedenler de oldu elbet ve anlayanlar da.. 



"Nas"ıl oldu bilemiyorum. 



ama o da lazım. 

oda lazım.

bir oda lazım, 

bazen çekilmek için kabuğuna..

sonra düşünür insan,

tekrar... 

"homo homini lupus"tur da, neden  "homo homini homo" olmasın..?

"kökler filizlenirken" böyle düşüncelere dalar insan bazen..

ve yıllardır yaptığım bu espirim nasıl "Mustafa Seven" (keza kendisi adamdır) tarafından yapılmasın. 

İnsan bazı sözlerin içinde bulunur,

bazen söyler,

bazen iletir, keza iletkendir "tesla"ya göre..

bazen, düşünür, bazen, değildir.. 

okuyan-anlayanlara selam olsun, bazen bir "oya" örmek gibi, düğüm düğüm.. 

tane tane, 

düşünür, insan..

gördüklerine inanmaz, 

gördüklerine inanmamasını söyleyen "bandista" daha önce olmamış gibi..

neyse.. neyse ne.. 

aynı yanlışı yapmaya devam eder belki başka bir insan..

zamanın ötesinden gelir ve okyanusa olan hasretinden şöyle bir not düşer;


1 an daha sonra daha sakinim. boğulmamak için sakin olmak gerek...

..

şimdi kabulleniyorum...

..

ve şimdi kendi kendime konuştuğumdan fazlasıyım..

..

yalnızca kendimle konuşuyorum.

..

okyanus benim.

paralel evren..

bense bir düş,, bir an, bir kelime,, bir cümle..

"Oku".

"İlk emir"  (Emir Bey'lere selam olsun)


Ve bir şair der ki, "kendimden çok tanrı hayal kırıklığına uğrattı beni".. (Şair'e selam olsun)

Şair de herkesleşmeden, her şey herkesleşmeden,, yarım yamalak bu okyanus düşünceleri nereden geliyor oysa..

Oysa, 

"yaralarım benden önce de vardı, ben onları taşımak için doğmuşum.."


Bilmiyorum ki.. ne anlattım nasıl geldim bu noktaya,

bazen tam anlanamaz insan bazen de tamamlanamaz heralde..

hep bir eksik.. hep 1 eksik.. 

oysa bir fazla,, 

sistemi bilenlere selam olsun.. 



ps: atlar mühim... detaylı bilgi hep buralar.


5 Kasım 2022 Cumartesi

bana kötü kulum de,

 De ki bana, kötü kulum de bana, sen olayım.. 

fakat anlamıyorum diyor,, siyasiyabend, 2005 barışarock konserinde.. oradaydım belki de. belki de severim Muratı. ama göt herif, egoist bir sosyopat olduğu için ne dediğini bile bilmezken çok kişiye yardımı dokunur sonra da hiç bir şey yokmuş gibi takılır öyle işte.. 

güzel adamdır.. 

güzel de alıntıları vardır. nerden buldu bunu bilmiyorum; ben de aradım şimdi bulamadım. asla da bulamayabilirim belki. aşk akıl ve can arayarak bulunmaz, arayınca bulamamak ne acayip.! oysa ki aradığın şeyden emin olmuşsundur ve bulacağından da dolaylı olarak eminsindir.

hep yeri aynı olan ve çok değerli olan bir şeyi hep aynı çekmeceye koyup ona ihtiyacın olduğu an çekmecede bulamamak gibi. sonra alternatif yerlere bakarsın..

sonra bir kez daha hepsine bakarsın

ve sonra kendini sakinleştirmeye çalışırsın... çünkü çekmeceler boş, alternatif yerler olmasını istediğin şeyi barındırmıyor.

hayat bu. bu kadar işte..  

bunun üzerine düşündüm... 

bunun altına düşündüm. bunun yanına düşündüm. 

ben zaten "düş"ündüm. 

bunun üzerine ve diğer tüm yüzeylerine de şöyle dedi bilge kişi; bana de ki, kötü kulum de bana, bana bir şey de, beni duyduğunu söyle, sen olayım.. 

sonra omzuna bir kelebek kondu, diye devam eder bir şaman öğretisi.. kelebeği görmedi ve dedi ki, tanrım bana kendini hissettir; sonra rüzgar esti diye devam eder hikaye... 

Sonra rüzgarı fark etmez adam, bana bir işaret gönder der. bir şimşek çakar ve görmez adam.. derki tanrım, bana bir şey söyle... 

bazıları o kadar tüketir ki hakkını ve görmez.. 

bazen görülmez ve bazen, bazen değildir...

şaman der ki, "bana de ki, kötü kulum de bana... bana bir şey de.. sen olayım.. aşk, akıl ve can mühim.. ve şaman hiç bişi anlamaz.. 

şaman genel olarak bişi anlamaz..

çünkü aziz nesin matematik vakfının olasılık üzerine bir videosu var youtubeda. şundan bahsediyor, aynı zar üst üste beş defa atıldığında aynı rakam üst üste geliyorsa, örneğin 5, zar hileli midir? yani zarın 5 defa 5 gelme olasılığı var mı? eğer bundan emin olmak istersem kaç defa zar atmalıyım? zarların hilesini ayarlayan bir dostsa ve onunla tanışırsan ve hilesiz zarı birlikte atarsanız ne kadar inandırıcı olur? hile yokken yok mudur yoksa hilenin oluşu artık hep 5 mi gelir?

ne bileyim.. senin de beni test etmek istediğin kadar sana güvenim kaldı der; Şaman, tanrıya...Şaman zar atar mı? 

biliyorum...

inan ki hiç bilmiyorum tatlım..

deneysel,

olarak,

der ki şaman,

tanrıya,

demez aslında.. uzun uzun bir not düşer yaşadıklarını anlatmak adına,

çünkü tanrı bilmez ve umurunda da değildir ..


not; 

bu boşluk, bu yok oluş, bu kayboluş, bu durum, bu an, bu bir öpücük.. bu bir son sen... 

kayboluyorum yine aynı dünyada. kendi dünyamda ve koca bir boşlukta.. 

kimse yok yine. bir okyanus gibi. bu bir okyanus , bu bir boşluk ve yok oluş...

bu durum bir başlangıç. yeni bir form. yeni bir yapı yeni bir kırılma noktası. 

Okyanusa nehrin dönüştüğü yer... 

Tatlı ve tuzlu su. kırılma noktası. 

Gördüm daha önce ben bunu.. 

dalmıştım.

zıpkınım paletlerim ve gözlüğüm vardı.

Önce paletlerim düştü, sonra zıpkınım düştü elimden, gözlüğüm de buhar yaptı.. 

görebilmem için yüzeye çıkıp silmem gerek. 

karaya ulaşmalıyım..

karaya ulaşmak için önce yüzeye çıkıp nefes almam gerek...

Önce nefes almalıyım ..

bu okyanusun ortasında.. 

Ve okyanus koca bir boşluk, keşke tanrı yaratmış olsa..

 

ancak şaman doğayı izler daima.. 

sonra doğaya bakar, 

bakar, 

bakar, 

bak, kar.. 

Kurt kışı geçirir, ama karı nasıl yediğini unutmaz.. 

Sonra şaman kendini bir kurtla özdeşleştirir daima;

ve der ki, "bendeki taşak kimsede yok" 

ve şaman bir bir kaç dilde söyler bunu, 

bir dildo gibi olan muratın son sözlerini de buraya bırakmak isterim ancak mevlana falan diyor ne acayip. oysa mevlana panteist değil mi?


aaaahhhhhhh!!!!


https://www.youtube.com/watch?v=4bngL7zWKL8



edit diye bişi vardı eskiden. editledim farkedilir mi bilmem.. 

neden bilmem söylemek istedim sadece, murat abimizi değil bir takım başka ünlüleri de tanırım bazen. geçen bu on iki senede bir takımlarıyla tozu dumanı yutmuşluğumuz da vardır, bir takım ünlü vegan yogacıların toza dumana karıştığını görmüşlüğüm de vardır. aslkjdlkjlksdj

bu kadar reklam yapacak olsaydım, duman reklamı falan mı yapardım, ne bileyim beni saçmalattırmayın, elimde klavye var.. her naneyi yemeyin, tavsiye olarak.. bozar..

ayrıca schopenauer okuyanlar şu sözü bilirler ki; 

taşaklarını sergiliyorsan küçüktür ve eski amerikan arabalarına binenlerin siki küçüktür.  





2 Kasım 2022 Çarşamba

Tanrım, gözlerindeki kırışıklar, benim, yüzümden.

 Tanrım, 

Biliyorum görüyorsun. ne kaldı bak, ellerimde, 

biliyorum, görüyorsun, 

her adımım daha derine, biliyorum, duyuyorsun.. unutulur mu gökyüzü? (hayko cepkin)


gökyüzü aslında hep oksijen azot filan.

ve ölüm yaşadığımız için var;

gözlerindeki kırışıklar;

benim eserim..

Ve tanrım, okuduğunu biliyorum..

biliyorum, sen de okuyorsun benim kadar..

hiç olmadığı kadar benim yüzümden bu olanlar... 


Ne anlatabilirim ki?

su yuttum ve içime okyanus kaçtı, boğulmamak için kusma ihtiyacı duydum..

Kusmazsam okyanus olacaktım.. 

Belki kusarsam da olacaktım.. hipotermi bu bilemem.

bilmiyorum. 

bir bilsem. 1 bilsem. 

Ne anlatacağımı ne de yapmam gerekeni bilmiyorum şimdi...

henüz şokta da değilim. ya da bilincimi kaybetmediğim bir şok içindeyim. 

bilinçli şok,

kontrollü şok daha uygun. 

Fakat okyanusun ortasındaysanız;

kontrol etmeye değil, hayatta kalmaya çalışırsınız..!

Başka acılar da var elbet, ama ölüyorum hissi bir başka yapıyor Tanrım.. bil istedim.. 

Gözlerindeki kırışıklar, bunları da bilsin istedim. 

Gözlerindeki kırışıklar benim.

Benim gözlerin. Gözlerin benim. senin yüzünden. 


Aklın,da, konuşan, 

benim, 

Tanrım,

cehenneme hoş geldin...


17 Ekim 2022 Pazartesi

hiç - insan, yeni-den,, Nichts - mensch, a-gain,,

bir gün 

yeni-den 

eve varabilmek adına, yol'da bulur bazen insan kendini.. 

bunun üzerine çokça düşünür.. 

çokça.. 

kimsenin bilemeyeceği kadar çok... "kimse bilemez"de zaten ne kadar düşünüldüğünü. 

"kimse bilmez".. kim'se bil'mez..



kimine göre içi boş, kimine göre içsiz, hakikatsiz, hadsiz, kimine göre olmayan bu düş'ün'me hali bir okyanus, çölde bir vaha, bir umut, tutulsun diye kaldırılmış bir el, bir düş'müş tarafından; belki "şu yıldızlı göklerden" ana rahmine... 

Kimbilir, kim bilir.  

bu nas"ıl cümle! ıslak, kaygan, kayıyor ama orada da duruyor.  

Okyanusça,, derin,derim,e,deysin,e,deyin..

"kimse bilmez".. kim'se bil'mez.



bilmem,, bunların üzerine çokça düşündüm. 

çok..

ağır..

dalgalı ve fırtınalı, sevgi dolu ve boş, öfkeyle ve yalın, Her şekilde, patlatırcasına,, Beynimi,

yitirircesine, aklımı.. atak geçirecek kalbim.. Şoka ihtiyacım var, der ve kaza yaparım, "genel olarak" motorla, belki.. yaralanır, bedenim...


Konuşmak istedim sadece,, anlaşmak ve koklaşmak.. 

ilkelce,

Kırıldım.

okyanusa "düş"tüm, 

günlerce.. Hipotermi..

Neasıl geldik buaraya, "karma"karışık akılım..

Boğuluyorum,

elimi kaldırıyorum, tutsunlar diye, okyanusun ortasında...




8 Ekim 2022 Cumartesi

der Nichts-Mensch wird geboren

                     
                                                                                               uzun uzun yollardan geçtim, kendime gittim. 
kalbe gelmeden, insana gelmeden, beyin'e gelmeden, akla gelmeden,, 

okyanuslara gidelim..

kendimizden geçelim.. 

uçsuz..  serilebildiği kadar mavi,,
ağır,,
çok,,
dökülebildiği kadar serin,,
fırtınalı,,
dalgalı...

uzatmanın luzmü yok, dedi aklım. bense onun durumlarını yaşamak istedim.. bensedim.. betimlemek belki.. anlatmak kendime.. 

güzelliği ve korkutuculuğunu....

neyse, saçmalayınca bırakmalıyım anlatmayı..
aynılaşmış ve sıkıcı cümleler. 
ağdalı anlatım. varoşluk kokan bu varoluş. arabesk. 

hiç, görülmemiş, bu, okyanus, için, mi?

hiç
görülmemiş 
bu 
okyanus 
için mi? 

hiç görülmemiş bu okyanus için mi?
hiç, 
görülmemiş bu, 
okyanus..
için, mi?                                                                 


hiç bu.
görülmemiş mi okyanus?
için..?

bu görülmemiş okyanus,
için hiç mi..?

uzatmanın lüzmu yok.

şimdiye kadar öğrendiğim şekillerin, daha önce görmediğim bir şeklin resmini arayışımdan mı?
arabesk ve ağdalanmayı sağlayan şey,
bilinmeyen bir görselin kaçmış olması mı?

eğer kimsenin gitmediği bir ormanda, hiç göz değmemiş bir ağaç devrilirse ağaç devrilmiş olur mu? 
ve ağaç, her daim devrilir..

peki ben görmediysem okyanus yok mu?

çok uzadı bu konu ve canımı sıkıyor..

konuşmayı özlediğimden mi yine yazmam..?

yine sormadan kimse kalbimi,

şimdi kalbim beynim oldu.. 


bir düşünce: fiziksel acılar, beyinde sinyal bulur. peki ruhsal acılar, fiziksel bir sinyal bulur mu?

yeterince uzun vadede, her şey, olur mu?

keşke 1i olsa buna cevap verecek.. 

Tarkowski 1+1? Tarkowski yanılmamalıydı..

ah.. tanrım, kimler, konuşuyor, beynimin, içinde..? Tarkowskinin yanılma olasılığını sindiremiyorum bile..

bu sebepten çok karışık belki..

hepsi 1+1+1 derken bir oldular.. 

"enaalla hakk" değil de "ena'ant" oldular...sen haktın, ben hakettim, bir oldular ,,

ya da dağılıp gittiler,

hiç kalmadı,

hiç,

kalmadı.

kimse.. 

Hiç İnsan...



7 Ekim 2022 Cuma

hee.ç... ayık. aydınlık.

"hakikaten" düşündüm biraz...  "bilmiyorum" üzerine..

üzerine bilmiyorum daha.. erdemi aradım belki, belki bilmiyordum kimi aradığımı , cevap gelmedi, dönen de olmadı.. olmaz da zaten. 


ve gayboldum...

ancak cevap gelmeyince kayb olur insan zaten, "ol"anlar da böyle olmamış mı o anlarda? bu kaybedişi ilerleyen süreçte bir tanrısal kaybediş olarak anlatacağım, tanrı bile şaşırırken bunu bilen birileri olacak, okumuş olan, seçilmiş kişi, ne o?   belki bir kez de buradan okur..

kim bilir? 

            ben bilmiyorum.. ve en çok bunun üzerine düşündüm belki. hakikaten düşündüm biraz. düşündükçe "deniz"in okyanusa dönüşüne baktım.. okyanusa baktım..

dedim ki; hiç bir felsefeci, düşünür "bilmiyor OLmak" üzerine yazmış mıdır? dedi içimdeki insan..

aklımsa, evet, dedi. "O" henüz düşünmeden..  


ve bunu bilerek başladı  "aklım" cümleye, insan devam etti, isyan etmeye.. 

İnsanın okyanustan haberi yoktu, Aklın vardı. bu kararsızlık beynimi yordu ve kalbimde çarpıntı yaptı. beynin hiç bir olandan haberi yok gibi duruşu işinin çok olmasıyla alakalıydı belki, kim bilebilir..  bu kadar işi kim bilebilir ve kim gerçekleri görebilir.. kime anlatılır bunca detay?

neyse, 

okyanus konusunun da bu denli abartılmasından bense hiç hoşnut değilim. 

ben yalnızca yazmayı özledim; Aradım, beceremedim.. aradım, cevap bulamadım. 

düşündüm..

aklımda

düşündüm

aklım da 

düşündü

beynim de..


ya kalbi insanın..? 


Bilmiyorum..  Hakikaten bilmiyorum...



1 Ekim 2022 Cumartesi

kendimden çok tanrı hayal kırıklığına uğrattı beni.. derdi bir şair..

bak şimdi, ben burada olmadığım süre boyunca gayboldum . bir çıktım bir daha dönmedim.. bunu yapacağım belliymiş zaten. ben de yazılarımı okudum. ..


neyse. neyse ne.. şimdi durum bu, arada bir yazmışlığım oldu. bazen onları bazen birleri anlatabilirim. bazen anlatmadan çevresini dolaşır bazen hiç adım atmayabilirim. bazen bazen değildir..

b
bazen 33 yaşında olurum.. ve derim ki; 



yazmaya nasıl başlandığını unutacak kadar özledim, seni.. 

aradım da.. bir çok kez beceremedim aslında bunu. 


33 yaşında "beceremedim"lerle dolu bir hayat kurdum kendime, bir çok şeyi yaşamışken.. 

çokça, çokça süre aksini düşündüm.. ve şimdi tekrar düşünüyorum.. ilginçtir ki bu sefer kaybettiğimi düşünüyorum ancak bu seferki ağır.. 

öylesine ağır ki; okyanuslarca... 


sen hiç okyanus gördün mü?

ben üzerinden bir uçakla bile geçmedim henüz. henüz okyanusla ilgili bir deyim ya da atasözünün olmaması mı ya da benim bilmemem mi ?


ne anlatacak mıydım? nelerdi? 

bir okyanus gibi..

bilmiyorum..


döndüm.. şimdi burada ve tekrar sarhoşum..

anlatırım elbet yavaş yavaş ve çabucak..

bilmem.. bilemem.. hayat ya bu..

bilemiyorrağam altan

bilemiyorum altan. hiç bilmiyorum... 



 nereye geldik olm böyle ne bileyim merkür retrosu filan derken bi takım çizgiler geçti aradan .. 


hayat çizgileri, yaşam çizgileri, para ve aşk çizgileri, beyaz çizgiler, tozdan çizgiler. annem çok üzüldü bazı çizgilere.. ne çizgiler ama öyle böyle değil.. "yolda" benzin istasyonunda arabayı çekip tuvalette çekmeli "yol"u bilmemeli çizgiler...


rockstar olduğum günler ve çöpten günler...

cepten giden günler, akıldan giden günler...

yazdığım günler, ve bazen hiç yazamadığım.. 


mevzu burada yazmak değilmiş. kendi kaderini yazmakmış. 


nasıl oldu bilmiyorum. yazdım mı yazmadım mı onu da bilmiyorum.. 


kader ya bu .. ilginç işte. 

burada yazmadığım 12 yılda çok şey yazdım kadere dahil, ya da ben yazmamıştım, yaşandı..


şimdi tek tek bunları anlatacak kadar biriktirdim. çok içtim. çok yenildim ve öyle çok içtim ki, 


bazen kusma vakti... 


o an gelir ve tutamazsın.. sikmişim pdr danışmanını... 

bana buddhayı getirin,

bana yahudayı belki suda yürüyen adamları getirin, 

bana zeusu getirin.. 


getirin ki konuşalım.


 soru şu: 

bir mısır tanrısı ve bir grek tanrısı, kızıldenizin civarında tesadüf gelirse ne olur?



cevabı buldum... dediğim zaman yanılırım, belki parça parça anlatırım. 



belki anlatmam. belki anlamı yoktur ama değeri vardır.. değeri betimler, manasal bir kavram yaratır ama hiç bişi anlatmamış olurum.. oysa ki kimileri anlar, kimileri anlamaz, kimileri "rahatsız" olur bir kadınsılıklığına boğularak... 

hoş geldin, beş gittin.. 


ve şimdi kafam oldukça belki 12 yılda bir sonsuza dek belki her gün ve hiç anlatmayabilirim. 


bilemiyorum altan. bilemiyorum. nereden başlamalıyız..


sana bir çok söz yazdım 12 yıl boyunca , yolladım rüzgarla. içinde küçücük bir umut vardı, kapitali anlattı, ölmeden... içinde göz yaşı vardı..egeye filan taşındı.. küçücük bir adamdı.. ay alksdasgydgyagysdgajsdnı aaaayyyyy

 
>