5 Mart 2009 Perşembe

beynindeki ur olsam yine de oynar mısın benimle

ve kızıl derililer.. evet,

aslında dünyanın gördüğü en duygusal, en vahşi, en büyük, en baba (kendini polat vs sananların tabiriyle -ağır abi-) adamlar. ama hakkıyla ADAMLAR...

bu adamlar amerika kıtasının ilk yerlileri ve buzul çağının bitmiyle asyadan amerikaya göç ediyorlar. o zamanlar asya ve amerika arasında karadan bir bağ var tabi..

yaklaşık m.ö. 25.000 (yazıyla = yirmi beşbin)den bahsediyorum farkında mısın..? senin üç kuşak dediğin şey şu anda 100 yıl sürüyor.

düşün; ilk kızıl deriliden, şimdi yaşayan bir kızıl deriliye gelebilmek için kaç kere "torununun torunun.." demek gerekir.

yani diyeceğim şu ki: övünün övünüp yerlere göklere sığdıramadığımız türk kültüründen ne kadar eski.. (en eski türk kökeninden bahsedersek sadece 3000 yıl kadar geri gidebiliriz) bu insanların bilgi birikimlerini tahmin edebiliyor musun? sadece büyüklüğünü düşün.. bu adamlardan hala yaşayanlar var.. (yaklaşık 85.000 kişi)

bu insanlar sağlıksız yaşamış olamaz, genleri değişmiş bişi yemiş veya radyasyona maruz kalmış olamaz. kimysalla beslenmiş olamaz...

bu insanlar doğal insanlar. insanın özü.

bu insanlar yanılıyor olamaz..

- tarih: yaklaşık olarak 1492den 1500'e kadar olan zamanda(yanılmıyorsam)- bu atalar demişler ki:

"Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam; paranın yenmediğini anlayacak."

ve yine bir başka mektuptan kesitler:

- Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilirsiniz ya da satarsınız? Bunu anlamak bizler için çok güç!

- Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır.

- Bizim ölülerimiz bu toprakları unutmaz çünkü kızılderili gerçek anasının toprak olduğuna inanır.
Biz, nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz! Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize? Biliyorum, beyazlar bizim gibi düşünmezler!

- Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır! Beyaz adam topraktan istediğini alınca, başka serüvenlere atılır. Beyaz adam, annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve herşeyi yiyip bitirecektir! Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz kızılderililer. Bu kentlerde "huzur" ve "barış" yoktur!

- Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz. Belki bir vahşi olduğumdan anlayamıyorum ama, benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka! İnsan bir su birikintisinin etrafında toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur? Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum!

- Çocuklarınıza, havanın kutsal bir şey olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini bunun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?

- Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğim! Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı göstersin. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum! Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları! Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalo'dan daha değerli olduğuna aklım ermiyor! Biz sadece yaşayabilmek için avladık buffaloları! Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize.

- Unutmayın, bugün canlıların başına gelenler yarın insanın başına gelir! Çünkü bunlar arasında bir bağ vardır.

- Şu gerçeği iyi biliyoruz: toprak insana değil, insan toprağa aittir! Bildiğimiz bir gerçek daha var: sizin Tanrı'nız bizimkinden başka bir Tanrı değil! Aynı Tanrı'nın yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün belki bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrı'nızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz ama Tanrı, hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ve beyazın farkı yoktur ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrı'nın kendisine saygısızlıktır.

- Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrı'nın kaderini anlayamıyoruz! Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlayamadığımız gibi.

- Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş. Yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş! İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı başlamış olacak...
bunların üstüne ben ne laf söylesem artık yakışık düşmez. ancak tüm bunları müslümanların -hristiyanların -musevilerin tanrısı da doğruluyor.
ve budizm; tüm bunlar budizmin temelinin oturduğu nokta..
ilahi dinlerin, budizmin, kızıl derili törelerinin hepsinin tanrısı aynı aslında. ve her doğru kültür aynı şeyi söylüyor...

..........

not: hayır hala bitmedi. sıkılmadan okunulası diye bölüyore :) bir dahaki yazımda ilahi dinlerin örnekleri var sanırım. ama bu kadar sıkıcı olmayabilir. daha kesin değil ehe


"ilgilenenlere" not 2:
bahsedeceğim ve temelini anlatmaya çaba gösterdiğim "doğal hayat otonomu" hakkında...
masanobu fukuoka (bu bir japon örnek) ve türkiyede de tanıdığım iki kişi var bunu hayata geçiren. hatta geçen yazılarımda bir tanesinden bahsetmiştim. boş hayaller peşinde değilim yani..
TÜRKlere not: (bi göz atıver hacı)
http://www.haberler.com/turk-kizilderili-cocugun-muzik-basarisi-goz-haberi/

16 yorum:

...RiGoR MoRtiS... dedi ki...

ben göz atmadım,kendimi vererek okudum ben hacı ve bilgi doldum =) kızılderilileri severim daha da bilgilendim,saol ;)

zerdüşt dedi ki...

ilgilendiğin için teşekkür ederim Rigor Mortis. :)

bu hacı lafı da pek yakışıyor milletçe ağzımıza sanki. :) bana mı öyle geliyor yoksa..

he bide başka bilgi varsa elinde maille yollayabilir yada buraya koyabilirsin.. severek okurum. olmadı bloguna koy yani dimi :)

ehe. beynim durdu evet.

rahat-sız hatun dedi ki...

bir TÜRK ve bağlantısı hacı olarak yazıyı okudum:)

(Ciddi yazıyorum şimdi)devamı yine gelsin hep gelsin.. Çok şey öğrendim teşekür ediyorum bu bilgilerini paylaştığın için.Ayrıca tavsiyeedebileceğin bi kitap ismi alabilir miyim?

Miting için:Orda yoksa bi hareket buraya bekleriz sizi.

gerisi önemli değil... dedi ki...

demişsinki 25.000 yıl. oldukça fazla. ee, noldu? kaç yüzyıllık bir bilgi birikimi onları 85.000 lik bir nüfusa düşürdü?

evrim dostum evrim.

neandartel insanları biliyorsun. doğayla son derece uyumlu yaşarlardı. hiçbir zararları yoktu doğaya. en azından öyle oldukları tahmin ediliyor. noldu onlara? yokoldular. neden sence?

eğer homo sapiens kendi yaptıkları yüzünden yok olacaksa varsın olsun. bu sadece bir döngü. evrimin bir halkasıyız. bizden belki 2 milyon yıl sonra daha üst bir canlı gelecek.

doğayla uyum diyorsun. sence nükleer santraller doğanın bir parçası değil. o santralleri savunmak için yazmıyorum. ben sadece evrende ne varsa onun bir parçası olduğuna inanıyorum. köpekbalığı geni eklenmiş domatesler bile parçası. doğaya ait bir şey olmasa zaten doğa onu yokeder. doğanın da savunma mekanizması vardır. mesela orman yaşlanınca kendi yangınını kendisi çıkarır. kendisini yokeder. ve yeniden genç ağaçlar toprak altından çıkar.

büyük ihtimal kendi sonumuza doğru gidiyoruz. bırak gidelim. bizden sonra gelenler bizden daha kötü olmayacak. dinazorlar bile yok oldu. mona lisa bile dağılıyor. biz sadece milyarlarca yıllık bir döngünün çok küçük bir halkasıyız. zamanı gelince yok olacağız.

ayrıca; o kızılderili özdeyişleri beyazlara aittir. beyaz sinemacılar kızılderililerin ağzından yazmıştır onları. beyazlar ameika ya ayak bastığında kıtada at yokmuş. gemiden atla indiklerinde bu insanları atla bitişik görmüşler. yani tek bir canlı gibi. bil bakalım nolmuş; beyaz adam attan indiğinde bu canlı iki parçaya ayrılabiliyormuş. üstelik hala daha yaşayabiliyorlarmış!

rahat-sız hatun dedi ki...

Gerisi önemli değil arkadaşa pek katılmıyorum evet bazı şeyler döngü sonucu yok oluyor ama nükleer santraller vs. doğada kendi halinde olan bi durum değil insanoğlunun yaptığı bi pislik. bigün elbet bizde yok olucaz bizden sonra farklı canlılar olcak belki, ama bu sonu doğanın dengesine bırakmadan sırf bencilce duygular için bu dengeyi bozmaya hakkımız yok.Bırak doğa yok etsin seni zamanı geldiğinde.ve yapılan yanlışlara doğanın bi parçası gibi bakarsak ozaman hiç kendimi bozmayalım dünya yanlışlar içinde sonuna yaklaşsın.

Bırak evrim olagan halinde gerçekleşsin sen insanoğlu dünyayı iğrenç emellerin için kirletme!

gerisi önemli değil... dedi ki...

doğada radyasyon ile beslenen bitkiler dahi var. acaba neden bu şekilde evrim geçirdi!

bir yerde 1800 lerde kullanılan patates ilaçları yüzünden şu tipik ingiliz yüzünün meydana geldiğini okumuştum. otistiğe benzer yüz şekilleri var ya, işte o şekil. yani bu tür uygulamalar insanın kendisine zarar veriyor. belkide çok büyük bir plan var. insanın isyan genini pasifize etmeye çalışıyorlardır. ama zaten bunu din binlerce yıldır yapmıyor mu?

ben yediğimden içtiğimden kokladığımdan kullandığımdan korkararak bir yaşam sürdüremem. domatesin kabuğunu soyarım, ama yine yerim. sigara sağlığa zararlı diye nasıl sigarayı bırakmıyorsam yediklerim içtiklerim yüzünden kendimi sıkıntıya sokmayı düşünmedim hiç. benim bu değersiz bedenim organik pirinçten yapılmış pilavın tadını hiçbir şeye benzetemedikten sonra kendi açımdan yapacak bir şey yok.

ben her şeyin bir döngü olduğuna inanıyorum. böyle olması gerkiyordu ve oluyor. her şey ihtiyaçlar yüzünden şekilleniyor. insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı ve doyumsuzluk bizi bu noktaya getirdi. yok edecekse yok olalım. gerisi önemli değil...

harbi bak!

zerdüşt dedi ki...

sevgili Rahatsız:

şu an sana en son okuduğum kitabı: masanobu fukuoka - ekin sapı devrimi'ni tavsiye ederim. ki anlatmaya çabaladığım bi çok şeyi daha rahat anlayabilirsin o zaman. kaos yaynınlarından :)

mitinge gelebilir miyim bilmiyorum, çünkü maddi olanaklarım şu sıra biraz kısıtlı olduğundan sıkmak istemem kendimi :)davet için çok teşekkür ederim

zerdüşt dedi ki...

slm, gerisi önemli değil sensei :)

baştan şöyle demek istiyorum ki, ben aslında -senin de blogun da söylediğim- gibi çok fazla bilgi birikimi olan biri değilim. ki bi açıdan yaklaşırsak belki senin bilgi birikimin altındayımdır. söylediklerimin doğruluğundan %100 emin değilim ama şunları düşünüyorum:

şu an 85000 nüfusa sahip kızıl derililer, -uşağı olduğumuz- ABDnin yaptırımları ve asimilasyon politikalarıyla bu sayıya düşmüşlerdir. (ve yine insanoğlu zorunda kılmıştır bunu)
yani onların bilgi birikimleri onları, tarihten anlaşılacağı gibi diğer toplumlarla savaşmak için değil, doğayla barışık yaşamak için eğitmiştir.

kim bilir gerçekten vandal bir toplum olsalardı, ABD başkanları veya washington yetkilileri onlarla konuşmaya bile cesaret edemezdi.

ve evet, neandertal insanı bilmiyorum. aslına bakarsan hiç birimiz bilmiyoruz. yani hangi tarihte yaşadığı bile kestirilemeyen bi topluluk veya komün hakkında bu güne ait düşünceler geliştirebilecek kadar bilge değilim. ki aslına bakarsan bununla ilgili çok sevgili bilim adamları da kesin bilgiler veremiyorlar. bu yüzden sorgulamaya gerek duymuyorum.

doğayla uyum diyorum, çünkü "insanın yaptığı gelişimler - evrilme hızı" eğrisine bakarsak, evrilme hızı neredeyse gelişimin milyonda bir hızına denk. yani bazı gelişimleri ağırdan almalıyız ki yaşamaya devam edelim. ama "doğanın değişim hızı - insanın evrilme hızı" eğrisi bire birdir. (teknoloji icad olana kadar) (bildiğin gibi evrilen sadece insan değil bitkiler, hayvanlar, çiçekler, böcekler)

yanı sıra, domatesin içinde köpek balığı geni olması gerekseydi o zaten domates geni olur veya köpek balığı geni olurdu.(biz de domatese köpek balığı derdik) doğa bize bunu böyle sunmadı ve kendi yok oluşumuzu hazırlıyoruz. bilmem ilahi dinlere inanırmısın ama bu kuranda da böyle yazıyor ve isanın havarileri bunu doğruluyor ve eski ahitte de buna dair laflar var. olmadı dersen budizm de buna inanıyor, olmadı zerdüştlük te bunu doğruluyor, ve daha örnekler mümkün.

ve doğaya ait olmayan şeyleri doğa yok eder, evet. doğa artık bizi yok ediyor. haklısın. ve aslında soyumuzun devam etmesi umrumda değil. ama ederse neden radyasyon mutasyonunda ağrılarla ve zevksiz bir hayat geçirsin. onu bırak, biz neden evrilerek ve belirsiz ağrıları-hastalıkları geçirerek yaşamaya çabalıyoruz.

ben sadece daha rahat yaşamak istiyorum. evrim hızıma, insan oğlu gelişimleri değilde doğa karar versin istiyorum. sorunum bu. :)

kızılderili özdeyişlerine gelince, haklı olabilirsin. eğer yanlış bilgilendirdiysem özür dilerim ama söyledikleri şeyler bunlara çok uzak olamaz diye düşünüyorum.

çok uzattım. kesiyorum. sevgiler saygılar :)

zerdüşt dedi ki...

gerisi önemli değil sensei :)

doğada radyasyonla beslenen bitki ezelden beri vardı. yani bunu tarihi çok eski ve zaten doğada kendine ait bi radyasyon var. bunu savunmak için insanın yarattığı radyasyonu savunmak yanlış bence. ayrıca hakikaten dediğin gibi olsa şimdi hiroşimada o bitkinin kocaman olması gerekirdi. ama onu bırak en kolay yetişen "ayrık otu" bile hala kök salmakta zorluk çekiyor.

1800lerde kullanılan patates ilaçlarıyla ingiliz yüzlerinin açıklaması gereksiz çünkü aynı ilacı o sırada avusturyada kullanıyordu ama öyle bi yüz ifadeleri olduğunu görmüyorum. ki yanı sıra almanlara bakarsak hepsinden daha donuk yüzleri var ve uzunca tarihler doğal beslenmiş bir toplum.

dinin insanı pasifize yöntemi ve bilimin insanı pasifize yönteminin çok çok uzak konular olduğunu düşünüyorum. ki bunu açıklama çok saatler sürer. - tamam budist bir tapınakta yada kilisede eğitilmedim ama- kuranı, incili ve eski ahiti, budist kayanklarını ve bir kaç dini daha tüm "saptırılmamaış" yaptırımlarınla okudum. sana da tavsiye ediyorum

ve "yiyeceklerden korkmadan bir yaşam sürmek istiyorsak" düşüncesi için diyorum ki : "doğal hayat otonomu" iyidir. he lüxlerimiz ve arabamız belki asla olamaz ama ben sağlıklı olup korkmadıktan sonra gerisi öenmli değil. :)

gerisi önemli değil... dedi ki...

sevgili zerdüşt:)

renkler ve zevkler tartışılmaz derler. yalandır. tartışılır, ama karışılmaz. karışılırsa faşizm olur. o yüzden sizi mat etmek gibi bir düşüncem olmadığını özellikle belirtmek istiyorum.

aynı zamanda benim sizden veya sizin benden daha fazla az okumuş, cahil olduğunuz gibi bir düşüncem de olmadı. zaten olamaz. olmaz değil bak, olamaz. hiç kimseyi yargılamak gibi hakkım olmadığı gibi sizi de böyle bir şeyle yargılayamam.

radyasyonla beslenen bitkilerde kastım başkaydı ama :) ben adına ister insan diyeyim ister başka bir şey, bir akıllı canlı türünün dünyayı aynen bizim gibi istila ettiğine düşünüyorum. tüm kaynaklarını tüketene kadar yaşadılar ve yokoldular. veya tabii bir afet oldu. artık o kısmı bileyeceğim. aynı şey patates için de geçerli. ilaçların insanlarda kalıtsal etkilere neden olabileceğine dair bir şeydi o. avusturalya lost adına yakın, belki o yüzden etkilenmemişlerdir!

benim savunduğum zaten doğayla uyum içindeyiz. kızılderililer o şekilde yaşadı diye onlar doğayla daha uyumlu değildi. sonuçta onlar bile bir kaç şişe viski karşılığında new york u hollandalılara sattılar. yani onlar bile arazilerini satıyorlar. mülkiyet yapmışlar, sahipleniyorlar! yani hayatı boyunca mülkiyete ihtiyaç duymamış kişiler olan kızılderililer olayı öğrenir öğrenmez hemen sahipleniyorlar. ortada günah! işleyecek bir şey yoksa eğer ne anlamı kaldı ki? avrupalı istilacılara katliamları hariç kızmıyorum. çünkü yeni yerlere mecburdular. ama insan oğlu hiçbir zaman, hiçbir canlı ile, hatta kendi türüyle bile uyum içinde yaşayamadı. bunu beceremedi. bu bizim kendi doğamız.

insanların aklında her zaman bir altın çağ var. tanrıçalar çağı. insanlık o seviyeden geldi bugünlere. ilk defa toprağı işleyip üretim fazlasını değerlendiren kişiler bunun sonucunun buralara varacağını hiç düşünmemiştir herhalde. sadece kısa vadede hayatını daha iyi idame ettirmeyi tasarlamıştır. ama kelebek etkisi işte. artık tamamen makinalaşmaya az kaldı.

gdo konusu hala daha çok belirsiz. olumlu veya olumsuz bir etkisi saptanamadı. ama belirli hastalık veya zararlılara karşı genetiği değiştirmek bence daha mantıklı. kendi kısa vademde zirai ilaç kalıntılarından kurtarılmış oluyorum. zirai ilaçlar(ne garip, artık bitki koruma ürünü deniliyor) ve kimyasal gübreler kısa vadede bize ve doğaya daha fazla zarar veriyor. ama gdo lar hala daha belirsiz.

doğada mutasyon da var. ben bu gdo laı suni mutasyon olarak görüyorum. deve dikeninden mutasyon sonucu enginar oluşmuşsa eğer köpekbalığı geni de domatese eklenir. ayrıca seleksiyonun tabiisi olduğu gibi sunisi de var. ve insanoğlu bu suni seleksiyonu avcılık-toplayıcılık çağlarından beri bilinçli veya bilinçsiz yapıyor. daha fazla süt veren ineği besliyor. daha fazla yün veren koyunu besliyor. daha fazla meyve veren ağacı dikiyor. tür içinde oynamalar yapıyor. hepsi daha fazla üretim için.

zerdüşt dedi ki...

gerisi önemli değil sensei :)

tartışma konusunda söylediklerinde feci haklısın. açıkçası benim de sizi mat etmek gibi bi düşüncem olmadı. eğer yazdıklarımdan dolayı öyle anlaşıldıysam cidden özür dilerim.
ama böyle konularda inanılmaz şekilde kaptırıyorum kendimi bazen :) ama cahil olmamla beni yargılayabilirsin, hatta bu tartışmadan haz aldığım kadar ondan da haz alırım ve daha çok bilgilenmek için çabalarım :) huyum böyle naparsın..

neyse konuya geçiim:

şu dünyaya akın eden nesil konusunda seninle benzer şeyler düşünüyorum sanırım. ama ben şöyle düşünüyorum. örneğin inkalar, mayalar vs. bilindiği (hatta bilinmediği gibi) bunlar neredeyse şu anda günümüzden daha ileri matematik hesaplarına ulaşmış medeniyetlerdi. bizden daha büyük şeylere imza attılar ve bu onların çöküşüne sebep oldu. ve şimdiki ,çağımızın yenik düşeceğini düşündüğüm durum, gibi bir tüketim çağı başladı. insanlar ne yaptıklarını bilemediler. ardından da o topluluklar yok oldu. sadece tarımı bilen ve köylü insanlar hayatlarını devam ettirebildi. ve bizim neslimiz bu kalanlardan devam eden bir kuşak. gibi..

kızılderililerin newyorku satışı, bildiğim kadarıyla 1940 küsürlerde gerçekleşti ve bu tarih yaklaşık olarak, ABDnin asimilasyon politikalarının son süreciydi. bu yüzden de eski kızılderililerin doğayla bizden daha uyum içinde olduğunu söylüyorum. çünkü onlar toprağı sürmeden tarım yapıyorlardı ve kimyasal kullanmadan. bişi değiştirmeden. doğayı kabullenerek. ama biz evler yaparak bile doğaya hükmetmeye çalışıyoruz. ama bilmiyoruz ki kullandığımız beton ve tuğla radon gazı yayıyor. oysa ağaç evlerde bu yok.

insanın kendisiyle uyum içinde yaşayamaması, doyumsuzluğundan olsa gerek diye düşünüyorum. bu yüzden bahsettiğim "doğal hayat otonom"unda minimalist ve teknolojiden uzak bir hayat yaşamayı planlıyorum.

ki bakarsak; ABD, kızıl derililere tüfeği sattıktan sonra şiddetli çatışmalar başlamış ve mülkiyet esas alınmıştır.

gdo konusunda lafı uzatmak istemiyorum çünkü sadece ondan bunda alıntılar yapabilecek kadar bilgiye sahibim. kendi herhengi bi araştırmam yok. ama şu link gdo zararlarını tamamen açıklamış:

http://www.gidaraporu.com/genetik-yapisi-degistirilmis-urunler-gdo_g.htm

ve mutasyon evet, kesinlikle var. ama mutasyon kendiliğinden evrilmeyle olması gerekir. örneğin iki aynı kurbağa çeşidinden birinin karaya adapte olmaya çalışrken, diğerinin suya adapte olmaya çalışması gibi olmalıdır. yani yüzyıllar sürmeli. birden olan herşey zarar vericidir, diye düşünüyorum. yani enginar eğer kendiliğinden evrilmişse (bilmiyorum gdo olup olmadığını) uzun bir süreçtir bu.

birde anlatmaya çalıştığım şeyler aslında daha fazla üretim için değil, yeterli üretim için aslında. yani biz 50 kişilik bir otonomsak ve kendimize yetebiliyorsak, dışarı ürün satmaya gerek yok bence, yada 50 kişi için arazimizde bi katedral yapmak ihtiyaç dışı diye düşünüyorum.

bu arada kavga etme havasındaysam hala normalmişim gibi algılarsan sevinirim. :) seninle düşünce alışverişi yapmak beni mutlu etti..

rahat-sız hatun dedi ki...

Kitap tavsiyesi için teşekür ederim. yorumlar başlı başına yazı olacak durumda okudum ve yine katıldım sana :)

Kolay gelsin efendim bi tane daha devam niteliğinde bi yazı bekliyorum:)

zerdüşt dedi ki...

teşekkürler Rahatsız. devamı fazlasıyla gelecek. kızılderililerden sonra; budizm, hippilik, musevilik, müslümanlık ve hristiyanlık düşünceleri ve vazgeçilmez esaslarıyla devam edicem.

hatta "Gerisi Önemli Değil" izin verirse, konuşmalarımızın bazı kısımlarını kullanabileceğimi düşündüm bende :)

gerisi önemli değil... dedi ki...

sevgili zerdüşt kardeşim,

kavga etme çabanızda olduğunuzu düşünmedim :) yanlış anlaşılma var ise düzeltmek istedim. ayrıca ben hayatın okuyarak öğrenileceği kanısında değilim. hayatımızı genelde mahvetse bile tecrübelerimiz elimizdeki en önemli bilgi kaynağımız. deneme yanılma yöntemi her zaman işe yarıyor sanırım :)

kızılderililer 1600 lerde sattılar new york u.

http://cinsarayindakiprens.blogspot.com/2009/01/new-amsterdam-new-york-ve-aziz-peter.html

(hah ha, kendi reklamımı yapayım :)

3 milyon yıllık çekiç bulundu biliyor musun? 3 milyon yıl önce çelikten! çekiç yapmışlar. kim yapmış acaba?

inka ve aztekler biraz cins bir uygarlık. bir haftada avladıkları 50 bin kişiyi tapınaklarında kurban ederlermiş. bu gerçek ha. sonra şamanları bu kurban ettikleri kişilerin derisini yüzer ve üzerlerine geçirirlermiş. tanrıları quatsalcoat(kutsal!) dan çok korkarlarmış. ilginç.

gdo konusunda bildiklerim nanoteknoloji konusunda çalışan bir dostum sayesinde. tanıyabileceğim en manyak anarşittir.

insanlaın veya şehirlerin kendi kendilerini besleyecek kadar üretim yapmaları bence saçma. insanların birbirini tanıması için ticaret şart. yoksa toplumlar iyice bibirlerinden korkar hale gelir. kartacalılar olmasa inan bana hiçbir bok yiyemezdik.

ayrıca mutasyon ani değişmedir. birden bire, sebebi bilinmeden aniden meydana gelen değişimdir. enginar böyle oluşmuştur. doğa kendisi meydana getiriyor. keza vaşinton portakal da öyle. veya amasya elmasının periyodizite göstermeyen çeşidi. deveci armutu gibi. bitkinin bir dalında daha önce o bitkiyle hiç alakası olmayan bir şey meydana geliyor. ap ani, bilinemiyor. doğanın yepyeni türler üretmek için bir oyunu.

sizin dediğiniz yüzyılları bulan işlem ise seleksiyon. çevreye uyum sağlamak için zorunlu değişimler yani.

işte gdo lu ürünlerin nasıl mutasyonlara sebep olacağı veya olmayacağı bilinmiyor. ama 8-9 milyara giden insan nüfusunu besleyebilmek için gerekli olabilir.

gerisi önemli değil... dedi ki...

bilgi evrenseldir. kişiye ait olamaz. istediğiniz gibi kullanabilirsiniz ;)

zerdüşt dedi ki...

senseim, Gerisi Önemli Değil :)
(iyi takıldım bu sensie lafına)

bu kavga konusunu kapamak adına söylüyorum: ben de siz beni yanlış anlamayın diye üzerinde durdum. bi yanlış anlaşılma yoksa aynen devam edebiliriz :)

yanlış bilgim affola fekat reklamı sevdim. :) iyidir reklam..

çekiç konusunu şimdi senden duydum bak. harbi merak ettim, en yakın zamanda şeceresini araştırmalıyım dedim kendime. ama inkalar, aztekler hatta mısır uygarlıkları bile cinstir kanımca. :) ben hep anlama kıtlığı yaşamışımdır bi çok şeyi. ve bi çok merakım hep havada kalmıştır bunlara dair.

gdo konusuna gelince, manyak anarşist arkadaşını dinlemek hatta tanışmak, kanka olmak isterdim. :) ama belki arkadaşının tek kişi olmasından ötürü (olsa gerek), gdo'nun zararlı olduğunu söyleyen kaynaklar daha tutarlı geldi. kim bilir belki de onlara inanmak istediğim için inanıyor da olabilirim.

insanların kendilerine yetecek üretim yapması ve öylece beklemesi, evet saçma.. yani böylece söyleyince saçma oluyor ama hippilerin rainbowl kuşağı gibi benzer şeylere dediğim hayat biçiminde daha fazla zaman ayrılabilir. bu da bilgisel paylaşım ve tohum değiş-tokuşunu arttırır. (ki bi açıdan bakılırsa bu küçük aptal bir ütopya gibi gözüküyor ancak bunu yapan grupları biliyorum.) ve bu ticaretin bize kazandırdığı şeyleri daha barışçıl yönlerde kazandırır diye düşünüyorum.

ama şöyle bir baktım da; kartacalara çok şey borçluyuz evet. bu benim aklıma hiç gelmemişti hatta unutmuşum.

motasyon hakkında da, hatalarım varmış evet. ama aniden oluyorsa bile devedikeninden enginar oluyor, yada vaşington portakal yada amasya elması. haklısın, ve bunları aniden doğa yapıyor. ama ben hiç doğanın köpek balığıyla elmayı sentezlediğini, kutup ayısıyla çileği sentezlediğini görmedim.

bırakalım mutasyon doğanın elinde olsun, diye düşünüyorum.

bu arada insan nüfusu istediği kadar ilerlesin. her insan için sadece 1 dönüm toprak alan olsa kimse asla aç kalmaz, bu bilgimden çok eminim.

ve (sanırım) şu an itibariyle (ve tüm kara parçalarını tamamen toprak kabul edersk) dünya üzerinde kişi başına düşen karasal alan 1.65 dönüm. (insan nüfusu 9milyar sayarsak).

bilgilendirmen için çok teşekkür ederim ama bana, "sen" diye hitap edersen daha rahat olurum sanırım :)

dip not: bu arada Pucca, vakti zamanında "blog yazan erkek, pc başında, bi boktan haberi olmayan sivilceli abaza erkektir." demişti.

dip not 2 : senden öğrendiklerimi kullanacağımdan emin olabilirsin :) bu sözünü de not ettim :)

 
>