29 Mart 2009 Pazar

derleme hatası organik yazıda olur mu hiç



"gel" dedim "bak sana ne göstereceğim"...

hayretle baktı.. önümde bir maket var.. bire bilmem kaç küçültülmüş.. bire kafama göre oranlı..

buralar buğday olacak diyorum, buralar meyve ağaçları, meyve ağaçlarının altında sebzeler yetiştireceğiz. sebzeleri toplayınca köklerini toprakta bırakacağız. gövdeleri de toprakta bırakıp gübreleşmesini sağlayacağız. buğdaylarda yoncaların ve nohutların arasından çıkacak.. aynı masanobu fukuoka gibi.. bu tarafı da tamamen büyük ve küçük baş olacak. zaten bir çiftle başlasak 5 sene sonra fazla yavruları bile satarız diyorum. hayvanların her şeyi kar zaten. kışın arkadaki dağa salarız, yem parasına gerek yok. onlara ekstra besine de gerek yok.
olmazsa tavuklar var, diyorum.. bu kadar alana da tavukları salarız, sadece tohum attığımız mevsimde yemelerini engellesek yeter...
düzene bak, diyorum...

buralara bir kaç kulube yerleştiririz, ücretsiz misafirler ağırlarız, sadece çalışmaları şartıyla. tıpkı green peace örgütünün kampları gibi olur mantık. üstelik green peace para da alıyor. biz almayacağız düşünsene dostum!

hem greenkamplar için kuyruğa giren insanlar var. köle gibi çalışmak, toprakla uğraşmak, üstüne para vermek için.. biz para almayacağız, insanlar istedikleri kadar gelip çalışıp, gidecekler ve ürettikleri kadar tüketecekler. biz de onlardan farksız olacağız. sadece mülkiyet hakkı bizde olsun yeter diyorum. anlıyor musun söylediklerimi?

bir ingilizce bilen adamımız da olsa süper olur, dünyaya bile sesimizi duyururuz. masanobu fukuoka için dünyanın dört bir yanından gelen hippiler var, tarım bağımlıları, doğal hayat isteyenler, parası olmayan greenpeace destekçileri...
hatta bi gün biri geliyor adamın yanına; diyor ki:
"bak fukuoka, bunca yıldır yaşıyorum, buraya geldiğimden beri her şey değişti. artık doğru olan ne bilmiyorum. bunca yıl nasıl yaşamışım bu cahillikle... şimdi anlıyorum ki, doğa bize muhtaç değil, doğa bizim bir parçamız değil. ben doğanın aciz bir parçasıyım ve yok olacağım." diyor.
bunu bize diyen insanları hayal et dostum..
diyorlar ki, "artık burda yaşamak istiyorum. şehirde yıllardır yemeğimi kazanmak ve barınmak için yaşıyorum. bir mülk edinemedim işçilikle. oysa şimdi anlıyorum ki bunlar çok saçma. yiyecekse, doğalı burda. barınmaysa burda var, olmasa da ağaçlardan yapabiliyoruz zaten şehirde çok çalışınca adam gibi ısınabiliyor muyduk, evlerimiz de rahat olabiliyor muyduk? neden dolaylı yoldan para kazanıp onu, yiyecek ve saçma kıyafetler almak için harcıyoruz. yiyeceğini daha az zahmetle kendin yetiştir. doğanın bir parçası gibi davran, ona hükmetme! artık anlıyorum..."

bir şeyler öğrettiğimiz insanları düşün, birlikte çalıştığımız, birlikte ürettiğimiz, her zaman daha fazlasını arzulamayan...

hala suratıma hayretle bakıyor. "senin bu dediğin ancak kitaplarda olur kadeşim" diyor. "yada filmlerde filan, uçmuşsun sen. bu kadar kaptırma kendini... sosyalleş. cafelere git ne bileyim, yeni insanlarla tanış"

bende onu diyorum: gelen yeni insanları düşün, bir şeyler paylaşmak için yanımızda olan insanları, aynı ideolojileri, benzer hayalleri, doğanın bir parçası olmayı, hırslı ve aç gözlülü olmayan kendi komünümüzü düşün; diyorum..

"sen kafayı yemişsin" diyip arkasını dönüp gülerek uzklaşıyor. kapıdan çıkmadan "hani toprağın? hani kulübeler? ilk başlarken nasıl başlayacaksın? hadi mekan buldun diyelim, insanları çağırmadan az da olsa bi düzen oturtmalısın..." diyor.

"haklısın" diyorum. "buna başlamak için para lazım sadece. ilk tohumları ekip, fideleri gördük mü gerisi kolay.önce iki kişi gelse bile kendimize yetmemiz için devam edebiliriz. olmadı sadece ilk 5 yıl kasarız. sonrası gerçekten kolay."

"sen hiç beş yıl aç kaldın mı? aç karnına çalıştın mı peki?"

susuyorum...

"böyle giderse, bunu göze alamazsak, ölene kadar hiç bir şey olamadan, hiç bir şey yapamadan tıkanıp kalcağız zaten. hayatımız boyunca arabamızı bir model daha yenilemek, yeni mobilyalar almak için didinip, para biriktirip öleceğiz, reklamları yaşayarak öleceğiz. oysa yaşamak için geldik. önemli olan rahatça nefes alıp yaşayabilmek farkında mısın?"

"yanı sıra çocuklarına ne miras bırakabileceğini düşüneceksin, oysa bir bahçe bırak hazır olan ve tohumlarını; çocuğuna yaşı gelince ekmeyi öğret, üretmeyi... gerçekten kendine yetmeyi, insan olmayı, yaşamayı en önemlisi..."

"ben babamdan bunları duydum hep. yanılıyor olamam. yanılıyor olamaz. hem herkes bunları söylemiyor mu? ama farklı uyguluyor sadece. bu yüzden mutsuzuz. söylesene sen şimdi ne için çalışıyorsun o gittiğin iş yerinde?" dedim..

baktı suratıma... sustu...

"düşünmeliyim" dedi... "buna başlamamız çok zor olacak. hem önce tarla almak için para biriktirmeliyiz. artık bunun için çalışacağım sanırım.."

Not: hikaye saçma ve kesik olsa da; bana "insan olmayı", "üretmeyi", ve "yeteri kadar"ın ne manaya geldiğini öğreten babam için... saygılar duyuyorum. sanırım bana bırakacağı en büyük miras bu olmalı.

not2: hikaye başka başka yazılarımdan kesip derlen-eme-di :) bu bir derleme kargaşasıdır. isterseniz sallamayın. uzak kalmayayım diye şeyettim. :)

2 yorum:

çizgi hayat dedi ki...

dediğin şey ne kadar güzel olurdu.hiç düşünmemiştim.ama ne kadar güzel olurdu üretmek,ne kadar güzel olurdu paramızı mobilyalara harcamasak.sana katılıyorum ama bu çok zor.o kadar tüketiciyiz ki kırsal kesimlere bile alışveriş merkezi açılıyor.bunlar yapılırken bi düşünsene kim seninle tohum yapmaya kimseninle bağ bahçede çalışmaya gelir.onlar biliyorumki paralarını alıp o alışveriş merkezlerinde gezmeyi tercih edecektir.

zerdüşt dedi ki...

Slm çizgi hayat :)

bunu başarabilmiş, türkiyede olan bile gruplar tanıyorum. doğrusu söylediğim gerçekten zor fakat imkansız değil. ki bu söylediklerim için 70milyonluk ülkede 50 kişi çıksa yeter :D
yada 9milyarlık dünyada. o yüzden herhangi bir ütopya kadar imkansız da değil...

buğday.org. tan bu gruplara göz atabilrsin hatta :)

saygılar

 
>